Yavaş yavaş ölürler
Seyahat etmeyenler,
Yavaş yavaş ölürler okumayanlar,
müzik dinlemeyenler,
vicdanlarında hoş görmeyi barındırmayanlar.
Yavaş yavaş ölürler,
İzzet-i nefislerini yıkanlar
Başarı, itibar, para, güç hemen hemen tüm enerjimizi bunları nasıl elde edeceğimizi öğrenmeye harcarız. Sevmeyi öğrenmeye ise verecek hiçbir şeyimiz kalmaz.
Aşk gibi sonsuz umutlar ve beklentilerle başlayan ve hiç şaşmadan yıkılan bir başka faaliyet ya da yatırım bulmak çok güçtür. Eğer bu bir başka edim için söz konusu olsaydı, insanlar ya ondan tümüyle vazgeçerler ya da başarısızlığın nedenlerini bulmaya ve daha iyisini nasıl başarabileceklerini öğrenmeye çalışırlardı.
Çağdaş insanın mutluluğunun temelini mağaza vitrinlerine bakmak, dilediği bir şeyi peşin ya da taksitle almak oluşturuyor. Kadın ya da erkek olsun insanlara aynı gözle bakılıyor. Erkek için çekici bir kız -ve kız için çekici bir erkek- peşinde olduğu bir ganimettir.
Hangi ümide sarılsam elimde kalıyor, neyi seversem ölüyor. İşte üç sene evvel bir sonbahar akşamıyla beraber ölen genç kızlık rüyalarım, kendi küçüklerim, sonra Munise, onun arkasından belki kalbimin öksüzlüğünü avuturlar diye ümit ettiğim talebelerim. Yavrularını tehlikede gören bir ana kuş hırçınlığıyla üstlerine titrediğim bu şeyler, sonbahar yaprakları gibi birer birer sararıyor, dökülüyor. Daha yirmi üç yaşıma girmedim; yüzümden, vücudumdan çocukluğun izleri silinmedi; halbuki gönlüm, baştan başa bütün sevdiklerimin ölüleriyle dolu.