“Beni boş ver. Konu ben değilim ki. Hiçbir
zaman da olmadım. Asıl sen kimsin? Senin
heyecanların neler, tutkuların neler, hayal
kırıklıkların neler? Şu hayatta başın sıkıştığında
ilk kimi ararsın? Seni karşılıksız seven insan
kimdir, ne bok yersen ye seni bağrına basacak insan kimdir? Eğer böyle biri varsa bu akşam
onu ara, halini hatırını sor bu vesileyle. Yoksa
sen de bir gün benim gibi yapayalnız kaldığında,
ufacık bir şeyi danışmak için bile arayacak
kimseyi bulamazsın. Bu sözlerimi harcanmış
yıllarımın manifestosu olarak kabul edebilirsin.
“Pardon devlet memuru musunuz?”
“Sapık mısın?”
“Hayır. Memur musunuz?”
“Değilim.”
“Güzel. Ben sapık değilim siz de memur
değilsiniz. Peki o zaman bu şehrin en işlek
caddesi hangisi acaba? Herkesin bir gün mutlaka
geçeceği cadde.”
“Ne bileyim İstiklal Caddesi herhalde. Sen
kimsin?”
“Bu hayatta rastgele çevirdiği telefon
numaralarında karşısına çıkan seslerden başka
kimsesi kalmamış biriyim. Belki de ben senin
şuuraltınım.”