Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Nankiç

Nankiç
@Thetimekilled
İnstagram: n.o.n.k.i.t.s.c.h
(...), aşk dediğimiz şey, arzulanan bir varlıkta bulacağımız tada susamaktan başka bir şey değildir gibi geliyor bana.
Reklam
Kendini beğenmek insanın özünde, yaradılışında olan bir hastalıktır. İnsan yaratıkların en zavallısı, en cılızıdır; öyleyken en mağduru da odur. Şurada, dünyanın çamuru ve pisliği içinde oturduğunu, evrenin en fena, en ölü, en aşağı katında, göklerin kubbesinden en uzakta, üç cinsten yaratıkların en kötü haldekileriyle birlikte, dünya evinin en alt katına bağlı ve çakılı olduğunu bilir, görür ve yine hayaliyle, aydan yukarılara çıkıp gökleri ayaklarının altına indirmek sevdasıyla yaşar.
Odasına döndüğünde, "Sersem!" diye bağırdı aynadaki görüntüsüne "Yazmak istedin, yazmayı denedin ve hakkında yazacak hiçbir şeyin yoktu. Ne vardı içinde? Çocuksu, yarı pişmiş birkaç düşünce, birçok özümsenmemiş güzellik, bir büyük kara cehalet yığını, taşana kadar sevgiyle dolmuş bir yürek, aşkın kadar büyük ve cehaletin kadar boş bir tutku. Ve sen yazmak istedin! Sen daha yazacak bir şeyler edinmeye başlamanın eşiğindesin. Sen güzellik yaratmak istedin, ama güzelliğin doğası hakkında hiçbir şey bilmezken nasıl yapabilecektin bunu?
Sayfa 121Kitabı okudu

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Kadınla konuşmak, onunla bahçede dolaşmak, hoşça bir zaman geçirmek ve onun mezarında ağlamak... İşte bir erkeğin aşktan anladığı. Oysa aşk, biz kadınlar için, hayatın kendisidir. Bir kadın, "seni seviyorum" diyorsa, bu "senin tasalarını gidermek istiyorum, seninle dünyanın öbür ucuna nasıl gidebileceğimizi tasarlıyorum, eğer sen cehenneme gideceksen ben de seninle cehenneme geleceğim" demektir. Sözgelimi, bütün bir gece senin notlarını temize çekmek, ya da kimse uyandırmasın diye sabaha kadar sana gözcülük etmek, seninle yüzlerce kilometre yürümek büyük mutluluk olurdu benim için.
"Baba, ateş böceklerinin geceyi aydınlatmaları, gece kuşları kendilerini daha kolay yesinler diyedir. İyi insanlar da dedikodulara ve kötü söylentilere yem olmak için parlarlar..."
Reklam
Gözlerin ne kadar acılı!.. Onlara bakıp ağlayayım, o zaman her şey daha kolay gelir ikimize...(Güler, ağlar.) Ha olmaz mı? Nasıldı o şarkı? "Çiçekler her bahar yenileniyor, ama mutluluk geri gelmez bir daha..."
Pulheriya Aleksandrovna kırk üç yaşındaydı, ama yüzü hala eski güzelliğinin izlerini taşıyor; içinin duruluğunu, izlenimlerinin tazeliğini, yüreğinin onurlu ve temiz ateşini koruyabilmiş hemen bütün kadınlar gibi yaşından çok daha genç gösteriyordu. Burada bir ayraç açıp şunu belirtelim ki, gençlikteki güzellik için gereklilikleri tartışılmaz olan bu özellikleri koruyabilmiş olmak, yaşlıyken de güzel kalmanın biricik yoludur.
Sayfa 253Kitabı okudu
Bunalıyoruz çocuk, bunalıyoruz Biçim veremediğimiz şeylerin Biçimini alıyoruz.
Biz burada gerektiği zaman tüm ahlaki duygularımızı bastırır, özgürlüğümüzü, huzurumuzu, hatta vicdanımızı, her şeyimizi, her şeyimizi bitpazarında satışa çıkarırız! Yeter ki, sevdiğimiz varlık mutlu olsun. Bütün bunlar yetmezmiş gibi Cizvitlerden öğrendiğimiz birtakım cambazlıklar yapar, yaptığımızın doğruluğuna, yüce amaca ulaşmak için gerçekten böyle yapılması gerektiğine kendimizi bir süre için inandırırız. Biz böyleyiz işte; her şey gün gibi ortada!
Kişisel bir çekingenlik ve kırılganlık, bir münzevi gibi yaşama hastalığının foyasını ne de güzel çıkartıyor ortaya!
Reklam
Yoksullukta yaradılıştan gelen soylu duygularınızı koruyabilirsiniz, sefillikte ise asla!