Savaşta bir eri getirip, topun namlusunun önüne koyup üzerine ateş edin. Erin içinde hâlâ bir kurtulma umudu vardır. Ama aynı ere ölüm cezasına çarptırıldığı kararını okuyun , ya aklını yitirir ya da ağlamaya başlar.
Anaların saçları başları karışık, yorgun -argın olsalar da , dudakları gülümsüyordu. Durumları ister iyi olsun ister kötü, ister mutlu olsunlar ister mutsuz , yavruları için gülümseyecek gücü her zaman bulurlardı.
Bir mutluluğu yaşarken onu kavramamız zordur; ancak o geçip de arkamıza baktığımız zaman, birdenbire biraz da hayranlıkla, ne kadar mutlu olduğumuzu anlarız.
Dünyanın bütün kitaplarında durum aynı değil miydi sonuçta? Gerçek yaşamın en küçük kesiti bile binlerce kat daha zengin, daha bilgilendirici değil miydi?
Sevmek bu muydu ? İnsanı sanki bir mengene içinde sıkıp sıkıp da birisinin ayakları altına ezik, bitik, can çekişerek atmak isteyen bu öldürücü şey, sevmek bu muydu?