Bu binaların balkonlarını ben kestim
Seksek oynadım tren raylarında
Sorma birşey bugün bir garip estim
Ölmüş kelebekler henüz kozalarında
Bu binanın balkonlarını ben kestim
Uçurtmamın üstüne yağdı yağmurlar
Misketler sığmıyor artık ellerime
Benim güneşim yalnız sen gülünce doğar
Kelebekler öpsün seni benim yerime
Uçurtmamın üstüne yağdı yağmurlar
Sırtında rengarenk gül bahçesi
Dağlara özenmiş şu narin tepenin
Döşünden yaralı bir ceylan sesi
Sen mi ceylansın yoksa bu ses mi senin
Sırtında rengarenk gül bahçesi
Dolu doluyken güzel mavi benekli ay
Gökyüzünü diker yaşlı bulutlar
O güne kadar beni yaşamadım say
Gökyüzü ile aramda bir karış var
Dolu doluyken güzel mavi benekli ay
Uzaktın ya da kollarım kısa
İpekten mendil lecivert ceket
Çarpık bacaklar mavi bir gömlek
Arkasından iki el ateş edilmiş bakışlarımın
Nerelerdeydin anlatsana biraz
Hala mecalim var seni dinlemeye
Sanki hep yanıbaşımdaydın
Ya da uzaktın
Birkaç kelime fısıldadın hatırlamıyorum
Aşina değildim o lisana
Dudakların kıpradı ve gün beyaz
Sahi gündüz müydü yoksa
Birkaç kelime mi fısıldadın ?
Hatırlamıyorum.
At kuyruğu yapmıştın saçlarını
Şaha kalkmıştı içimde bir düzinesi yine
Gözlerime baktın yine
Gözlerime
Buldun mu sahi kırık aynalarımı
Arkasında gizlenen yenidoğanı
Gerçekten öptün mü bir atı gözlerinden ?
Şaha kalkmıştı içimde bir düzinesi yine
Saklandığım yere geldin bir zaman
Peşinden geldi keskin kahve kokusu
Avuçlarından belliydi masumiyetin
Bir maral su içmişti avuçlarından sonra
Maralın gözlerine saklandın sonra