‘’İçimizde şeytan var. Can kırıkları var. Nefret var. Yalanlar var. Bir yanımız bizi çoktan terk etmiş, kaçıyor. Melankoli, hüsran var. Keşke bazı geceler hiç sabah olmasa...’’
Sabahattin Ali
Yediden yetmişe hepimizin bildiği bir hikaye olmakla birlikte eminim bir çoğumuz tarafından alınıp okunulmadı. Raflarda Fuzuli’den bir Leyla ile Mecnun görünce direk aldım ve okudum. Kays Leyla’nın aşkıyla ilk önce makam, mevki, mal ve mülkün geçiciliğini anlıyor. Leyla’ya olan hasretinden çektiği acıda yanıp kavrulduktan sonra aslında Leyla’nın olan aşkının da geçici olduğunu fark ediyor. Çünkü Leyla yine gidecekti ve yine hasret çekecekti . Sabrıyla çilesini çekerken asıl aşkı, kalıcı olanı, Mevla aşkını buluyor ve Leyla’yı ondan diliyor. Buna karşılık Leyla da sabırla tıpkı Mecnun gibi Kays’ını bekliyor sonra ikisi de kalplerinde tertemiz tuttukları aşklarıyla göçüp gidiyor bu dünyadan.
Yazar bu kitabında anlayacağımız dilden evrimden bahsetmiş. Evrimin yanısıra günlük hayatta yaptığımız bir çok şeye geçiş dönemini açıklamış. Nasıl yüzme öğrenildiğini, sandal yapımını, tabak ve torba mantığını... Bunun yanında günümüz toplumunda içlerinde hala kadına karşı, doğaya karşı hayvan içgüdülerini bulunduranları üstükapalı eleştirmiş ve temelini buraya dayandırmış. Mağara adamı tabirini buraya bağlamış. Evrim görüşü bana uymasa da mantıklı bir sebebe yaslamış. En akla yatkın bulduğum uykudaki düşüşleri henüz evrim geçirmemiş olan ataların ağaçtan düşüşlerine bağlaması.
Onun dışında kitabın dili çok anlaşılır açık ve akıcı. Fazlasıyla heyecan arayanlara belki uygun olmasa da inceleme sevenler için güzel bir kitap. İyi okumalar
Adem'den ÖnceJack London · Can Yayınları · 201418,6bin okunma