Karalar ve denizlerin üstünde kubbe biçiminde bir büyük tavan, onun üstünde çivi çivi çakılmış yıldızlar altında insan sürüleri: Her birinin iki omzuna iki hafiye melek oturmuş, durmadan ne yaptıklarını, ne düşündüklerini yazıyor; sonra bunlarin hepsinin üstünde kulların bu jurnallara göre keyfince asıp kesen, mesela kadınlar sokakta yüzlerini açıyor diye tarlalara dolu, şehirlere taş yağdıran çatık yüzlü bir Tanri; günah işleyenleri yakmaya mahsus bir ocak ki, bir deliği açik kaldığı zaman yeryüzü sıcaktan kavruluyor; bir cennet ki içinde İstanbul çarşıları gibi yiyeceğe, içeceğe dair yok yok; yalnız şu farkla ki orada alışveriş para ile değil , Allah'ın sevgili kulları diz dize oturmuş, gece gündüz dua ve ilähi okumakla meşgul; ara sıra ibadete fasıla vererek çesit çesit nimetler yiyorlar; huriler, gılmanlarla, sefa sürüyorlar; sonra yine dua ve ilahi!
Şahin Efendi, arkadaşlarının nasıl olup da bu kadar kaba bir ahret fikriyle yaşayabildiklerine, daha ilerisi için bir merak duymadıklarına hayret ve merhamet duyuyordu.