Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Gönderi Oluştur

Yahya Çalışkan

Yahya Çalışkan
@YhyclskN
“Olduğum şeyle olmadığım şey arasında, hayal ettiğim şeyle hayatın beni yaptığı şey arasında bir boşluğum.”
Lisans
Ankara
521 okur puanı
Ocak 2019 tarihinde katıldı
Şu anda okuduğu kitap
Yahya Çalışkan
Bir kitabı okumaya başladı
Gazap Üzümleri
Gazap ÜzümleriJohn Steinbeck
8.8/10 · 35,1bin okunma
Reklam
132 syf.
·
Puan vermedi
Köpek Kalbi
Köpek KalbiMihail Bulgakov
7.7/10 · 18,7bin okunma
128 syf.
·
Puan vermedi
·
31 günde okudu
İnsanlığımı Yitirirken
İnsanlığımı YitirirkenOsamu Dazai
7.3/10 · 33,1bin okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
Mutsuzluk. Bu dünyada birçok mutsuz insan... hayır, bu dünya mutsuz insanlarla dolu desem abartmış olmam herhalde. Yine de utanç duymadan “topluma" gösterebilecekleri sefaletlere sahiplerdi. "Toplum" ise onların bu gösterisini hemen anlar ve onlara sempati duyardı. Öte yandan benim mutsuzluğum tamamen kendi suçluluğumun ürünüydü, bu yüzden başvurabileceğim kimse yoktu.
Sayfa 103Kitabı okudu
Nerede bize yol gösterecek ilkeler? Yolu aydınlatıyor hangi bilgelikler? Hem güzel hem de dehşetli bu fani dünya Ademin sırtına sonsuz dert yükler. Asla gerçekleşmeyecek tutkuların tohumları ekildiğinden İyi, kötü, günah, ceza eksik olmamış peşimizden Daima yolunu kaybetmişiz, çaresiziz biz Bunları alt edecek irade çıkmıyor içimizden Nerelerde,
Sayfa 85 - Ömer Hayyam-rubailerKitabı okudu
Reklam
Ne diye bırakmazsın artık beyhude dualarını Vazgeçmezsin dertlerden hani akıtan gözyaşlarını Gel hadi, içelim de analım güzel anıları Unutalım bir süre daha ihtiyatı, tasaları Huzursuzluk ve korkuyla tehdit edenler Kendi suçları karşısında tir tir titrer Ölülerin ruhları daima intikam ister Bundandır yaptıkları planlar, dalavereler Dün akşam midem şarap, kalbim neşeyle doldu Issızlığıyla, kasavetiyle yeni gün doğdu Gece öyle tekinsiz, öyle hain ki Bütün duygularım tuzla buz oldu Unut artık şu kaçınılmaz laneti İnsana sinsince musallat olan hani Uzaktan gelen davulun sesi gibi Kayda geçirirler en ufak günahları dahi Dürüstlük pusula mıdır insaniyet yolunda? Öyleyse kanla sulanan savaş alanında Yahut bir katilin kılıcının ucunda Uzanan şey sığar mı adalete, insafa?
Sayfa 84 - Ömer Hayyam-rubailerKitabı okudu
İnsan toplumuna karşı gardımı giderek düşürmeye başlamıştım. İnsanlar âlemi denen yerin korkunç olduğuna dair dehşetim artık batıl inanç gibi gelmeye başlamıştı. Bahar rüzgârlarının milyonlarca boğmaca mikrobu taşıdığına ya da hamamların kör olmanıza neden olan bakterilerle dolup taştığına, berber dükkânlarında kelliğe neden olan milyonlarca mikrop olduğuna, trenlerdeki kayışları tutarsanız uyuz kapacağınıza, az pişmiş domuz eti ve sığır etinin, saşiminin tenya, solucan kaynadığına, çıplak ayakla bir cam parçasına basarsanız bunun kan dolaşımına girip sonunda gözünüzü çıkaracağına dair "bilimsel efsaneler" gibi. Eminim "bilimsel olarak" gittiğimiz her yerde milyonlarca mikrobun gezip dolaştığı bir gerçekti. Bununla birlikte, tek yapmamız gerekenin bu gerçekleri tamamen görmezden gelmek olduğunu fark ettim ve bunu yapınca onlar bizim üzerimizdeki hâkimiyetlerini kaybediyorlar, sonunda tamamen ortadan kayboluyorlar ve “bilimsel hayaletlerden öteye geçemiyorlardı. Tıpkı insanların öğle yemeğinizden üç pirinç tanesini çöpe atarsanız ve on milyon başka insan da aynı şeyi yaparsa, o zaman kilolarca pirincin boşa gideceğini ya da on milyon insandan her birinin sadece bir kağıt peçeteyi korusa ne kadar çok kâğıt tasarrufu sağlanabileceğini söylediklerindeki gibi. Eskiden bu tür bir "bilimsel hesaplar"dan ne kadar korkardım.
Toplum. Bu kavramı az da olsa kavrayabilmeye başladığımı hissediyordum. Bu, bir bireyle diğeri arasında, spesifik bir anda gerçekleşen bir mücadeleydi ve tek yapman gereken o anda kazanmaktı. Hiç kimse bir başkasını tamamen fethedemez ve bir köle bile bir kölenin hakir karşılık verişinin altından kalkar, bu yüzden yapabileceğimiz tek şey, o anda ve orada, tek bir zar atışıyla her şey üstüne bahse girmek; ya hep ya hiç bahsi. Hayatı sürdürebilmek için başka bir yol yok. İnsanlar onur ve sadakate övgüler yağdırır ancak insan çabasının yegâne odak noktası bireydir. Bireyin ötesinde de bir başka birey vardır. Toplumun esrarengizliği; okyanus olan toplum değil, bireydir. Bir şekilde o seraptan, dünyanın o uçsuz bucaksız okyanusundan duyduğum korkudan bir nebze kurtulmuştum. Artık tüm meselelere karşı aynı daimi yargıyı sergilemeye kendimi mecbur hissetmiyordum, bunun yerine duruma göre ve ânın gerektirdiği şekilde başkalarına bir dereceye kadar umursamazca davranıyordum.
Ve böylece ertesi güne başlarız tekrar. Geçmişin aynı, yerleşik kurallarıyla. Büyük, şiddetli neşelerden kaçabilseydik Büyük acılardan da kaçabilirdik. Yolunu kapatan taşın etrafından Zıplayıp geçen kurbağa gibi.
Ah, insanlar birbirleri hakkında en temel şeyleri bile bilmiyorlar. Birbirlerini zerre anlamadan en iyi arkadaş olduklarını sanıyorlar. Yaptıkları hatayı asla anlamadan sürdürüyorlar yaşamlarını ve aralarından biri ölünce ardından konuşma yaparken ağlıyorlar.
Reklam
Ben Tanrı’dan bile korkardım. Tanrı’nın sevgisine değil, gazabına inanırdım. İnanç. Bu yalnızca Tanrı’nın kırbacını yemek üzere mahkemeye çıkıyormuşum gibi bir histi. Cehennemin varlığına inansam da cennet benim için yoktu.
Başkaları tarafından çok sevildim ama görünüşe göre onları sevme yeteneği bende yoktu. (Ya da, insanlar âleminde "sevgi" denen şeyin olup olmadığından bile şüphe ettiğimi söyleyebilirim.) Bu yüzden, benim gibi birinin yakın arkadaşının olmaması çok normaldi. İnsanları "ziyarete" gitmek bile imkânsızdı benim için. Başkalarının evinin kapısı benim için İlahi Komedya'daki cehennem kapılarından farksızdı. Biliyordum, o kapının ardındaki derinliklerde korkunç bir canavar geziniyordu, bir ejderha kıvranıyordu, çürüyen etin kokusu dolduruyordu havayı. Hiç arkadaşım yoktu. Gidecek yerim yoktu.
İnsan denen varlık o kadar kolay bi şekilde, bir çırpıda değişebilir ve utanç verici, hayır, gülünç derecede korkunç bir değişim geçirirdi.
“Şu meşhur eski deyişi biliyor musun? 'Yoksulluk kapıdan girince aşk pencereden uçar.' Çoğu insan hep yanlış anlıyor. Bu, erkeğin parası bittiğinde kadının ondan ayrıldığı anlamına gelmez. Şu demek: Bir adamın parası bittiğinde... kalbini kaybeder, değersizdir. O kadar zayıflar ki gülemez bile, garip bir aşağılık kompleksine kapılır, çaresiz kalır ve kadını kendinden uzaklaştıran o adam olur. Bu noktada yarı delirir ve uzaklaşana kadar itmeye, itmeye ve itmeye başlar. En azından okuduğum bir kitapta öyle yazıyor. Üzücü, değil mi? Ne yazık ki bu duyguyu çok iyi biliyorum."
Gerçek korkak mutluluktan bile korkar. Pamuk yün bile yaralar onu. Neşeden bile incinir.
3.877 öğeden 1 ile 15 arasındakiler gösteriliyor.