Günümüz dünyasında daha çok aşkı izleyen taraftayız; onu yaşayan, onun peşinden koşan tarafta değiliz. Çünkü yaşadığımız çağ bizi aşk için savaşmaya değil, çabuk vazgeçip bir denemeye davet ediyor.
Birinin sesini özlemeyi hep garip buluyorum.
…
Sesin gözler, dokunuşu, kendine has bir ritmi var. Birinin sesindeki hareketleri özlemek, belki de bu yüzden çok dokunuyor bana.
Belki de aşk, böyle negatif tanımlamalardan koruyup uzak tuttuğumuzda güzelleşen bir duygudur. Dilin vaadini, anlamın derinliğini, dokunuşun gücünü ve sevginin umudunu yüklediğimizde bir anda cennet bahçesine dönüşmeye hazır bir olgudur…
Gidelim. Yaşamanın cevherine. İnsanın olmadığı zamanlara. Dünyanın ötesine. Tanrının varoluşuna. Sadece sese. Kokuya. Renge. Dikin bizden söz almadığı yere. Anlamın yıkıcı olmadığı. Anlamın olmadığı yere. İyi yok. Kötü yok.
…
Gidelim. Acı çekmeden. Acı vermeden. Sevinmeden. Ağlamadan. Akşamın göklere ağdığı, sabahın yerlerden doğduğu yere. Ölümün ölüm olmadığı yere. Zamanın beşiğine. Suların büyük kalbine. Gidelim.
…
Sen bunalmadın mı…