Gülümsemek istiyorum bugün. Tatlı, sımsıcak bir gülümseme. Gökten süzüle süzülen düşen yaprağın eşlik ettiği gülümseme.
Bu nedenle gülümsüyorum, taştan dağlara ve topraktan yaratılmış insanlara. Sihirli bir asa buluyorum sonra. Dokunduruyorum tüm yeryüzündeki mücevherlere. Bazen sert ve çetince, bazen ise sessiz ve narince. Bu sefer yeryüzü de gülümsüyor tüm içtenliğiyle, mücevherden dişleriyle...
Sonraysa yağmur başlıyor, her şeyi mahvedercesine. Soluyor sihirli adamın ışığı, türlü türlü gülümsemeyle birlikte. "Hayır" Diyorum. "Bu başıma gelebilecek en kötü musibet belki de." Kibrit kutumu açıyorum. Bir tane yakıyorum, sihirli adamın ışığı olması dileğiyle. Bir tane daha, bir tane daha ve bir tan... Hepsi sönüyor, gönlümdeki huzurla birlikte.
Bu sefer kimse gülümsemiyor. Ne insanalr, ne yeryüzü mücevherleri, ne ben, ne de benim sihirli adam. "Gülümseme yoksa ben de hüzünle kaplarım içimi" diyor yeryüzü... Gülümseme yoksa hüzünle...
Kırılıyorum. Gözyaşım oluyor yağmur damlaları. Ardından sinirle dolup taşıyor gönlüm. Gülümseme yoksa sinirle... Sessizce kızıyorum herkese. Herkese. Ekim uzanıyor birden sihirli asama. Kırmaya çalışıyorum. Vuruyorum vuruyorum. Şiddetle ve kinle...
Ardından dile geliyor asa:"Küçük meleğim. Kızma bu yaşananlara... Bir denge var yeryüzü terazisinde. Bir denge... Bazen hüzünle yaşıyoruz bu hayatı, bazen gülümsemeyle. Suç ne sende, ne yağan yağmurda, ne de ben; sihirli asanda. Çünkü sihirli bir asa... Bazen gülümsemeyle bazen hüzünle...