Ve yine de bana, kendini birkaç hayat yaşamış kadar yorgun ve geçen zamanla ağzına kadar dolmuş bir bardak gibi hisseden bana, pencereden baktığımda ne gördüğümü soracak cüreti kendinde bulabiliyordu.
Sen varlıklı doğmuştun ve hayatta büyük dertleri çözmekle uğraşmamıştın. Otobüste sana rahatsız edici gözlerle adamla yan yana dikilerek seyahat etmek zorunda kalmamıştın
Arkamdaki dağımdı; kahramanım, oyun arkadaşım, sırdaşım; sonra yarım kalan yaşanmamış yarımdı. Bu dünyanın tüm kirlenmişliğinin orta yerinde saf çocuğun inanmışlığını saklardı.
Bazen de dünyaya çok değer veriyorum. Şunu yapmalıyım, bunu başarmalıyım, diyorum. Dünyaya geldim, iz bırakmalıyım, diyorum. Yıllar sonra yok olacağını varsaydığımız dünyaya nasıl iz bırakacağım, bilmiyorum.
Bazen bir kuş olmak istiyorum. Çok uzak divarlara göçen bir kuş mesela. Yalnız kalacağın diyarlara... Her şeyden uzak, hiçbir baskının olmadığı, hiç kimsenin beni yargılamadığı, menfaatin var olamadığı diyarlara... Dünyada öyle bir yer kaldı mı? Bilmiyorum.