Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle?
Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce.
Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum.
/
Cahit Zarifoğlu; güreş, müzik, resim hobileri dışında kuşlarla birlikte uçmak isterdi.
Mavilikte süzülmek için pilotluk eğitimi alıp uçak kullanabilir düzeye geldi fakat gözünde ve kulağında rahatsızlık olduğu anlaşılınca pilot olamadı.
/
Ne hasta bekler sabahı,
Ne taze ölüyü mezar.
Ne de şeytan, bir günahı,
Seni beklediğim kadar.
Geçti istemem gelmeni,
Yokluğunda buldum seni;
Bırak vehmimde gölgeni,
Gelme, artık neye yarar?
/
Benim yüzüm, yüzünden baştan başa hüzündür.
İkisinden birisi ikimizden biridir.
Görmeli'dir, eskidir, yaşamış'a dönmüştür
Yarışa çıktıkları güzelliği geçmiştir.
Ağladığını bilir bilmediği şeylere
Güldüğünü unutmuş, hiç görmemiş gibidir.
Taşınmayan ne varsa bir yerden öbür yere
Seve seve taşımış, sırtına yüklemiştir.
Parayla ölçülmeyen sevgi saygı borcunu
Ne aldıysa ve kimden aldıysa ödemiştir.
Verdiğini unutmuş onun ne olduğunu
Ne verdiyse ve kime verdiyse yok bilmiştir.
/
Hayatım temsili bir yenilgi gösterisidir
Okulu seven çocuklara bıkkınlık getiren
Yağmurda yalnız kalır, seyircisi yoktur
Onun için yaşamak alelade bir lükstür
Rüzgara karşı kalem oynatır hayatım
Damla damla buyur beyninde bir gül
Bir şiirdir ve hiç de kötü değildir
Dizeleri birbirine iteleyerek geçer
Sararmış bir devrimci fotoğrafıdır hayatım
Genelevi bulamayan yeniyetmeye benzer
Yalnızlığı yalnızlıktır ve çok sıradandır
Her hafta sonu annesini görmeye gider
Kartpostal görüntüleri ile intihar eder
Donar kalır bir aynada eli yüzü çıplak
Altıncı filo gibi bir şeydir, isyanlar bastırır
Yasaktır elini koynuna sokmak yasaktır
Sonuçta bir hayattır, naftalinler kullanır
Parası çıkmazsa gider sakal bıyık bırakır
Sevgilisi yoktur ve artık sevgiside yoktur
Radyoda söylenmeyen bir ölüm sessizce kepenklerini kapatır...
/
Ne zaman seninle bir gezi düşlesem,
Hep arkana bakman var ya vuruyor sekte.
Hâlbuki vakit dar, menzilse çok uzak,
Ne umutlar yitecek daha ilk tümsekte.
Yağmurla arıtmak isterim gecenin karasını,
Yağmur ki namluya sürülen en son fişekte.
Sende gayret eksik, bende cebîr gücü,
En güzel yanımız çürüyor bir ot döşekte.
Olumsuzluk, güneş gibi oturmuş tepemize,
Ayrılıklar sürekli diş bilemekte.
Sofrada, seyranda kuşkulu kanat sesleri,
Bir yandan dürtmekte, bir yandan gülümsemekte.
Yana yana çekilmiş hiç resmimiz yok,
Sen hasada girmişsin, benim tarlam göcekte…
/
Ağlama, gözleri kızarmış çocuk!
Tek damla yaşın düşmesin yere.
Bak, tek güzelliğimiz yokluk,
Sana bir öğüt; ağlama boş yere.
Ne olursa olsun hiçbir şey değmez,
Senin bir damla gözyaşına.
Ağlayana kimse boyun eğmez.
Kimse bakmaz kimsenin yaşına.
Ne kadar kötülük, pislik varsa;
Sen herşeyi tertemiz öğren.
Eğer yüzüne gözyaşı yağarsa;
Seni garip sanır her gören.
Ağlama sakın çocuk, ağlama!
Korkmayana zarar gelmez, bunu bil.
Sevgini hep söyle, sakın saklama.
Aklından korkuyu, gözünden yaşı sil.
/
Bir ağaç bir mezartaşını yutuyordu çarşıkapıda
"İçimizde kıpırdanırken İstanbul"
Bir çocuk mabedlerin susamışlığını satıyordu
Sesini hatırlayamadığımız bir su testisinde
Güneş sanki günahımızdı üstümüzde.
Sonra bu güvercinler niye varlar
Bir anıyı yaşatmak için mi
Ölümsüz bir ses mi taşımak için ötelere
Avuç içlerinde camilerin.
/