Her şey ben ve benim düşüncelerden ibaret olsada bu dünyada yasamak zevkli bir şey diyordu. Sen! Oğlum! Sen benim zihnimde bir düş, bir düşüncesin. Bana şu anda dokunuyorsun ama ben sana dokunamıyorum. Çünkü düşlere dokunmak mümkün olabilir mi?
Sizler, hepiniz, içinde yaşadığınız dünya, kostantiniye, her şey, sadece ve sadece benim düşüncemde varsınız dedi. Rendekar yaniliyor: Düşünüyorum ama sadece ben var değilim. Düşündüğüm için asıl sizler varsınız; sizler ve içinde yaşadığınız dünya
Tanrılar birçok farklı görünüme bürünür ve birçok beklenmedik şey yaparlar. Beklediklerimiz gerçekleşmedi ve Tanrı beklenmeyenden yana kullandı tercihini. Bizim hikayemizde böyle bitti.
Git öyleyse! Ben de gökyüzünü , içine gömülmüş olduğum feryat, ağıt ve gözyaşlarıyla dolduracağım. Çünkü çektiğimiz sıkıntıları dile getirip anlatmaktan hoşlanmak biz kadınların doğasında vardır.
Uykunun bir uyanış ve düşlerin de gerçeğin ta kendisi olduğu fikri kafasını meşgul etmeye başlamıştı. Az önce uyanıp gözlerini gerçek dünyaya açarak yatağında gerinmeye başladığında belkide bir uykuya dalmıştı. Eğer bu doğruysa, şimdi gördüğü her şey bir düştü. Bundan gerçeği gören bir öznenin varlığı çıkıyordu. Rendekar ın dediği gibi “Ben varım” diyordu “peki ama ben kimin”. Ayna bana İhsan efendi olduğumu söylüyor, rüyamdaki ayna ise Bünyamin olduğumu söylüyor. Ben kimim, bütün bunları gören özne aslında kim?