Onu yalnızca dokunarak,yalnızca koklayarak bile tanırdım;kör olsam bile nefeslerinden,ayaklarının yere vuruşundan tanırdım.Ölmüş olsam bile,dünyanın sonu gelmiş olsa bile tanırdım onu
Kafka,Amerika’yı görmeden Amerika adlı eseriyle Amerika’nın ruhunu ortaya sermişti.Rimbaud,Sarhoş Gemi’yi yazdığında hiç deniz görmemişti.Katil psikolojisini en iyi anlatan Dostoyevski hiç cinayet işlememişti.Babalar ve Oğullar’ı yazan Turgenyev,baba değildi ve çocuğu yoktu.Milton,Kayıp Cennet’i yazdığında görme engelliydi.Her gün yüksek sesle şiirinden dizeler okuyup kızlarına yazdırıyordu.Tarık Buğra,babanın bakış açısından oğul sevgisini anlattığı Oğlumuz öyküsünü yazdığında çocuğu yoktu ve bekârdı.Blaise Cendrars hiçbir zaman Trans Sibirya Ekspresi’yle Rusya’yı katetmemiş,İran’a gitmemiştir.Her şey uydurmadır fakat edebî olarak gerçektir.Blaise Cendrars yazıyla var olur,seyehat eder ve bizi seyahat ettirir.1955’te Pierre Lazareff,”Fakat Blaise,neticede sen hiçbir zaman Trans Sibirya Ekspresi’ne binmedin!”dediğinde Blaise Cendrars zekice yanıtlar:
”Ne fark eder,hepinizi bindirmedim mi?”
https://1000kitap.com/okuyanspagetti