Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Merve Safa

Merve Safa
@_mervesafa_
Her şey bir bir siliniyor, zamanın boyunduruğundan başka bir gölge kalmıyor. 🪻 eczacılık öğrencisi
Kalbin vaaz etmekte.
Unutulmadın,unutturuldun,unuttuğunu hatırla diye. Kökleşmesin içinde dalları göğe varmayacak hiçbir şey. Gerekirse buda ki budanmaya boynun. Külfetti elbet taşıdığın sana bırak demedim mi kapının önünde? İşte böyle, ruhunla gir içeriye,dokun mihrabın giriftlerine, kalbin vaaz etmekte.
Reklam
Merve Safa tekrar paylaştı.
240 syf.
·
Puan vermedi
·
66 günde okudu
Garaudy'e Tenkit ve Tahlil
Daha önce yayımladığımız Roger Garaudy'nin 'Geleceğimizde İslâm Var' ve 'İslâm ve İnsanlığın Geleceği' kitaplarının ardından Yusuf Kaplan Hoca'nın 100 kitaplık listesinin 19. kitabı olan 'İslâm'ın Vadettikleri' kitabının tahlilini de uzun bir aradan sonra yayımlıyoruz. Bu tahlil Garaudy'nin listedeki 3. ve son kitabı olduğundan tahlil daha da
İslam'ın Vadettikleri
İslam'ın VadettikleriRoger Garaudy · Timaş Yayınları · 2018908 okunma
240 syf.
·
Puan vermedi
·
17 günde okudu
İslam'ın Vadettikleri
İslam'ın VadettikleriRoger Garaudy
8.5/10 · 908 okunma

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
İnsanın tabiatla ilişkilerinde, Rönesans'tan bu yana, **bizi tabiata savaşçı ve fetihçi bir ruhla yaklaştırıp, tabiatla aramızda mal ve mal sahibi, köle ve efendi ilişkileri kurdurarak, servetini ölçüsüzce yiyip içmeye niyetli, doyumsuz ve açgözlü bir zengin, hem gaddar, hem de iş yaptırırken kölesini öldürmekten çekinmeyecek kadar bizi ileriyi göremez ve umursamaz yapan bu tutumumuzu** tersine çevirmesini İslâmdan öğrenebiliriz. Kur'ân, insanın kozmik boyutunu yeniden keşfedebilmemize yardım edebilecek çarpıcı bir mesaja sahiptir. İslâm'a göre insan, kâinatın bütün varoluş derecelerini kendisinde taşır. Bu mikrokosmos (**küçük kâinat, âlemin özü niteliğindeki insan**), vicdan ve iman sorumluluğu gibi en yüce sorumluluğu kabul eden tek varlıktır:
Puvatye savaşı çevirmen notu
Puvatye (Poitiers) Savaşı, bizim neredeyse hiç bilmediğimiz, fakat Batılıların, özellikle de Fransızların yediden yetmişe çok iyi bildikleri ve tarih boyunca övünegeldikleri ve hâlâ da övünmekte oldukları bir savaştır. Onlara göre 10 Ekim 732 tarihinde yapılan bu savaşta, Endülüs'ün İslâm ordusu yenilmiş ve Batı'nın tamamı böylelikle Müslümanların istilâsından kurtulmuştur. İslâm ordularını durduran da Şarl Martel (Charles Martel) adlı, son derece abar- tılmış, efsanevi bir kahramandır. Aslında orada bir İslâm müfrezesi pusuya düşürülmüştür. Yapılan savaş asla bir meydan savaşı değildir. Zaten o tarih- ten sonra da İslâm orduları Fransa içlerine doğru hayli ilerlemiştir. Ne var ki Fransa devleti, kendi halkının moralini üstün tutmak ve gençliğinin de kahramanlık ruhunu beslemek için İslâm karşıtı bu efsaneyi tarih kitapların- da okutmaya devam ediyor. Garaudy de işte bu sürdürülegelen düşmanlığın sona erdirilmesi için o Puvatye (Poitiers) şehrinde Doğu-Batı barışı sağlansın diye böyle çok yönlü bir kültür merkezinin oluşturulmasını teklif ediyor, daha doğrusu etmişti, çev.
Reklam
Su gibi petrol harcayarak sulama yapan tarımdan fayda ne kadar olabilir?
Şimdi de tarım alanındaki "Batı tekniklerini ve Üçüncü Dünya ülkelerindeki etkilerini görelim: Bangladeş'te 140 milyon dolara inşa ettirilen su gibi petrol harcayan ve bin işçi çalıştıran bir fabrikada elde edilen gübre miktarı, 26 bin kõy tarafından metan gazı tanklarında üretilebilir. Böylece aynı miktar gübre üretilmekle kalınmaz, aynı zamanda yakacak, aydınlanma ve 130 bin kişiye de iş imkanı sağlanır ve üstelik bütün bunlar (140 milyon yerine) sadece 125 milyon dolara mal olur. İşte tipik bir "teknoloji transferi" örneği! Kimin yararına? Tarımın önde gelen problemlerinden bir diğeri, sulamadır. Bu konuda da, (ekili arazinin gübreleme, ilaçlama ve sulanması için hektar başına 905 litre petrol harcayan) Amerikan çiftçile rinin sulama sisteminin benimsenmesi demek, bu "yardım"ın kurbanı ülkelerin yıkımı demektir. Oysa bu hususta yapıla cak yenilik, suyun buharlaşmasını önleyerek İran platolarını sulamaya imkân veren yeraltı kanallarının yeniden inşa edil- mesinden; Tunus'ta (9. asırda) Ağlebiler hanedanı zamanında toprakların (Türklerin yönetiminden ve Fransızların işgalin den sonra oralar yeniden çölleşmiştir) sulanmasını sağlayan su kemerlerinin yeniden hizmete sokulmasından, (bir zaman lar İspanyadaki) Mürsiye bahçelerini efsaneleştirmiş olan o su sevkiyatı sistemlerinin "modernleştirilmesinden" ibarettir.
Sayfa 216Kitabı okudu
Tarıma bağlı işletmeler içinde de karşımıza aynı mesele çıkıyor: İhraç edilecek kahve veya süt, uzun süre dayanacak şekilde yerinde işlenebilir. Maalesef bu işlem, ana sütüyle beslen- meyen binlerce çocuğun öldürülmesi pahasına da olsa, Nestlé gibi çok uluslu şirketlere bırakılıyor.
Eşyaların değil de insanların hakiki gelişimi için
Ahmed Bin Bella'ya sık sık başvuruyorsam, kendisinin, Arap-İslâm temel değerlerinden hareketle, milletlerarası bu küresel ilişkiler problemini, memleketçilik ve bölgecilikten kurtularak, ele almasındandır. Bin Bella, bizim gelişmemizin, öncelikle Üçüncü Dünya Ülkeleri'nin gelişmesinin problemlerine İslam'ın nasıl bir katkıda bulunabileceğini göstererek, eşyaların değil de, insanların hakiki bir "gelişimi" için, bazı farklı öncelikleri teklif ve telkin etmiştir. İlkin tarıma bakalım. Rudolf Ştrahm (Rudolf Strahm), "yoksulların yiyeceğinin zenginlerin hayvanlarına verilişinin " hangi yollarla yapıldığını gözler önüne sermiştir. Nüfusları dünya nüfusunun altıda birini temsil eden sanayileşmiş ülke- ler, dünya tahıl üretiminin yüzde 60'ını ellerinde bulunduru- yor ve bunun üçte ikisini (soya, yer fıstığı küspesi, balık unu buna dâhil değildir) hayvanların beslenmesi için kullanıyor ve böylece de Üçüncü Dünya ülkelerindeki açlığı çok daha vahim hale getiriyorlar. Şu hâle bakın ki AB ülkeleri 1974 yılında 130 milyon ton sığır etini, yani kişi başına (5 yıllık tüketim için) 500 kilogram eti stok olarak ellerinde bulunduruyordu. Bu stoklama işi ise AB'nin tarım fonuna 28 milyar eski Frank'tan (40 milyon Avrodan) daha fazlaya mal oluyordu.
Sayfa 215Kitabı okudu
Arap "Uzrâ Oğulları" şiiri, aşkta bedenin şehevî bir arzu- sunu değil de, ilâhî bir neşveyi, ilâhî bir hazzı görür123. Sevilen varlık, bizi ilâhî aşka götüren bir "gölge varlıktır. Elbette sebatlı ve ölesiye dirençli bir çileyle, o gölge varlığın şeytanî büyüsüne ve "hâkimiyetine" kendimizi kaptırmamamız şartıyla... Yani sevmek, iffetli-namuslu kalmak ve bu aşktan ve bu feragatten ölmek gibi bir bedelle...
Sayfa 179Kitabı okudu
Direniş günü
Her bahşedilmiş yeni günün hakkı var üzerimizde. Daha çok sevmek daha çok üretmek ve daha çok O'na yaklaşmak nimetine kavuşturabilecekken neden onu ruh halimin dalgalılığında harcayayım dediğim ve günün ne kadar güzel olduğunu dillendire dillendire güzel bir güne dönüşünü seyrettiğim başkaca nazarlarda hiç farkedilebilir olmayan 'sıradan' bir direniş günü, teravihten sonra kitap fuarında memleket hasretimi kuluçkadan alan Beş Şehir' le ve denk geldiğim bir arkadaş grubunun mutlu anını deklanşöre basmakla bana kendini armağan ettiyse üçbeş satır anı bırakmak gereklidir :)
Reklam
Allah ile insan arasındaki ilişkinin bir efendi köle ilişkisi olmadığını, aksine Ruzbihan'ın tabiriyle Allah'ın hem maşuk hem aşık hem de aşk olduğu bir sevgi ilişkisini hayatıyla ve düşüncesiyle gerçekleştiren kimse için bende arzuladığı, düşündüğü ve yarattığı gibi kendisini de bende seven bir Allah söz konusudur.
Sayfa 140Kitabı okudu
İslam bilginleri dirilse idi
Seyyid Hüseyin Nasr, İslâm İlmi kitabının sonuç bölümünde modern denilen bilim ile İslâm ilmi arasındaki ilişkiler bilim ile bilgelik arasındaki münasebetlerin ters çevrilişini vurgularken şöyle der: "Eğer Ortaçağ İslâm bilginleri dirilip de günümüzde tekrar yaşayacak olsalardı, kendilerinin kaynaklık ettiği fikirlerin ilerlemesine değil de, değerler düzeninin tamamen altüst oluşuna şaşar kalırlardı. Kendi bakış açılarının merkezinin marjinalleştiğini ve marjinalin ise getirilip merkeze oturmuş olduğunu görürlerdi. Öncelikler bakımından, İslâmî sıralamada eskiden ikinci sırada bulunan "ilerleyen" ilmin, Batı için hemen hemen her şey haline geldiğini, ilk ve baş bilim diye bildikleri o değişme kabul etmeyen bilgelik ilminin ise, neredeyse hiçe indirgendiğini öğrenirlerdi.
Sayfa 118Kitabı okudu
Bilim ve teknik nasıl olmalı
Bilim ve teknik, insani gayelerin hizmetinde oldukları zaman ne harikulade vasıtalardír! Ama hikmetten yani gayrler üzerinde tefekkürdeb kopuk, vasıtalar uzerine odaklanmamış bir bilim ise, insanın mahvı olur.
Çünkü insanın, yeryüzündeki varlığını aşan hiçbir gayesi olmadığı andan itibaren,kudret ve etkililik,hakikatin ve tekamül'ün yegane kriterleri haline gelir
399 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.