Her geçen gün tükenen bir zaman var bu kitapta, çaresizliğin izleri var, gözünde eriyip tükenen bir adam var, gözyaşı var, hüzün var.
Yollar uzar bir aileye doğru, hayat kısalır, anılar gözde büyür. Hatıraların izleri vardır. İnsanın bedeni paslanır günden güne. Bir babanın yaşamı anlatılır, belki de yaşayamaması ağız tadıyla.
Hep bir vurgun yemiştir hayattan, insanlardan. Herkes kendi gibi değildir. Kırgınlıklarını kendi yüreğine hapseder bu baba ve oğluna da 'zaten aldatılmak sana yakışırdı' diye tembih eder. Aman aldatan olma da aldatılan ol, kıran olmada kırılan ol, baban gibi ol der aslında.
Denizli ile Ankara arasında uzanan bir hayat. Bir babanın hastalığı, bir oğlun yolculuğu, bir ailenin birbirine bağlanışı ilmek ilmek örülür bu kitapta. İnsanın insanlığı alev alır, vicdanı sızlar. Ama ne yaparsan yap bazı insanlığın kalbi, kırılmayan bir buz parçasına dönüşmüştür, gölün ortasında boğulanları bir türlü görmez. Bazıları da buzun içinde sıcacık çay olur da ısıtır içimizi. Tıpkı Aziz amcanın gönlünü ısıtan gömü yolu gibi 'burası gömü yavaş geç oğlum' der oğluna. Orada vakti zamanında içmiş olduğu bir çayın hatırını yıllar boyu unutmaz.
Bu kitap bize pek çok öğütler veriyor, unuttuğumuz insanlığımızı hatırlatıyor, kabuk bağlamış yaralarımıza dokunuyor, sevmenin önemini anlatıyor, bir hayatın tükenişini gösteriyor ve gözlerimiz yaşlanıyor okurken.
İnsanın içini buram buram yakan bu eseri mutlaka okumalısınız.