Annem ve Lottie, her insanın içinde iyilik olduğuna inanmakta ısrar ettikleri için, onlara göre zavallı yaşlı kadın sadece aile yaşamımıza katılmak ve faydalı olmak istiyordu.
Kesinlikle. Dünya da düzdü zaten.
"Sen bir lanetin ne olduğunu bilir misin? " diye sordum.
"Yıllarca yıkanmamış tozlu bir perdenin tavandan yere sarkması gibi birşey. "
"Belki bu bir lanetten değil, sadece benden kaynaklanıyordur" dedim gülerek.
O gülmedi.
"Öyle değil. Öyle olmadığını çok iyi biliyorum."
"Eğer senin dediğin gibi bu bir lanetse" dedim "kurtulmak için ne yapmalıyım?"
"Bir kez daha fırın saldırısı. Ve hemen şimdi " diye önerdi karım. "Bu laneti çözmenin başka bir yolu yok."
Hiçbir zaman tedbiri elden bırakmadı ve anayurdunun, alışılmışın,geleneksel olanın yakınlarında kaldı: Shakespeare nasıl hırslı Ingiltere'nin cesaretiyse, Dickens da tok Ingiltere'nin tedbiridir.
Çok basit bir yanıttı bu. Siyah ve beyaz. Iyi yada kötü. Kal yada git. Selena için ortası yoktu, kabalığın kabul edilebilir bir düzeyi, hoş görülebilir bir yanı yoktu. Yalnızca doğru ve yanlış vardı.
Onun dünyası gerçeklikten daha fakir, ama daha yoğundur. Çünkü onun insanları öz halde, tutkuları saf element halinde, trajedileri yoğunlaştırılmış biçimdedir.