Hıristiyanlık sınırları dışında gördüğü külderin belirgin özelliklerinden birisi, Hıristiyanlığın kutsal kitabı İncil'den başka bir kutsal kitaba veya metine başvurmaları, yani farklı bir otorite kaynağını kabul etmeleridir. Kurt Hutten buna 'sol eldeki İncil' der; ki bu, Hıristiyanlıktaki asıl İncil'in yerine kullanılır ve aynı zamanda 'sonradan gelmiş vahiy'i ifade eder. Bu gruplar varlıklarını meşrulaştırmak için bir ikilemle karşı karşıyadır; ya Kutsal Kitap'ı yeniden yorumlamak ya da daha başka bir kutsal metnin varlığını iddia etmek durumundadırlar. Bu nedenle Kutsal Kitap' a karşı tutumları bir kararsızlık gösterir. Bir taraftan Kutsal Kitap'ın otoritesini kabul ederler, diğer taraftan öğretilerini manipüle etmeye çalışırlar.
Buna göre sekülerleşme tezinin iddiası, 'dinin gerilemesi', yani dinin 'daha önce kabul gören sembollerinin, doktrinlerinin ve kurumlarının prestij ve nüfuz kaybı anlamını taşımaktaydı; sekülerleşmenin sonucu dinsiz toplum demekti.
sekülerleşme kavramı, aydınlanmadan sonra ortaya çıkab ve ilahi temeldeki her şeye meydan okuyup insanı merkeze alan , aklı mutlaklaştıran ve kutsal ile bağları zayıatan modern zamanlara ait düşünceler bütünüdür.
O, bir Hıristiyanın kendi iyi fiileri ve ibadetleri sayesinde değil Tanrı'nın inayeti ve rahmetiyle temize çıkacağını, yani ebedi selamete erişeceğini, bunun ise ancak Hz. İsa'nın şefaatiyle kurtulacağına iman eden itikad sahibi kimselere bahşedileceğini savunmuştu. Kilisenin isanın kurtuluşunda ki rolüne meydan okuyan Luther, "yal nızca kutsal kitap" (sola scriptura), "yalnızca iman" (sola fide) ve "yalnızca rahmet" {sola gratia) anlayışlarını geliştirerek kurtuluşu daha kolay bir sürece indirgemişti.
İlk defa 16. yüzyılda İngiltere'de papaz olmayanla rın da kiliseleri yönetebilmelerini isteyen fikir akımını ifade etmek için kullanılan laisizm (laikleşmecilik) terimi, etimoloji k olarak Grekçe laos 'halk', laikos 'halka ait, halktan olan, ruhhan sınıfına mensup olmayan ' kelimelerinden türetilmiştir. Laisizm, dini her türlü sosyal hayattan ve devletten tecrit etmek şeklinde bir fikir akımıdır. Devletin din ve dünya siyaseti olara k hukuki statüsünü ifade eden laiklikte, hukuk , ahlak, siyaset ve sanat dinin etkisinfen kurtulmuş olmalıdır.
Kapitalizmin tüm dünyaya hakim olması neticesinde bir yandan sözde gelişmiş ülkelerde obezite- aşırı şişmanlık ile mücadele edilirken, diğer yandan geri kalmış ülkelerde milyonlarca insan ve çocuk açlıktan ölmekte veya açlık sınırında yaşam mücadelesi vermektedir dünyamızın sorunu üretim sorunu değil adil dağıtım sorunudur.
Mesela gençlik yıllarından itibaren İslam'a büyük ilgi duyan Goethe İslam dünyanın kurtarıcısıdır der ve hepimiz İslam üzere yaşıyor ve ölüyoruz itirafını yapar Alman düşünür ve şairi goethe sevgili peygamberimize olan hayranlığında gizlenmez "imdi Muhammed'in başardığı hak olsa gerektir doğrusu o bir tek Vahdet fikriyle tüm dünyayı ram etti kendini İslam bana mükemmel bir mimari eseri gibi görünüyor der. Muhammed Esed ve ardından devam eder "bütün parçaları birbirine destekleyecek ve tamamlayacak şekilde tasavvur edilmiş hiçbir şey huzurlu değil eksik bir şey de yok neticede karşımızda duran şey mutlak bir dengeye ve sağlam bir duruşa sahip olan yapıdır."
Sadece endülüslü düşünür ibni abdun'un bir şikayetini nakletmekle yetiniyorum "İlim kitaplarımızın Yahudi ve Hristiyanlara satılmaması gerekir çünkü bunlar kitaplarımızı tercüme edip üzerlerine kendi adlarını yazıyorlar veya kendi papazlarına atfediyorlar."