Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Acımasız olan hayat değil. Acımasız olan tek kişi var. İnsanoğlu. Suçu kadere, talihsiz olaylara bağlamaktansa, Nerede ve ne zaman hata yaptık diye düşünsek belki sorunu çözmez ama o sorunun tekrar yaşanmasına engel olabilir.
Süheyil Aydın
Süheyil Aydın
📖Zor zamanların en büyük sınavı değer kavramlarının yer değiştirmesiyle belli olur. İşte bizde tam bu zamanları yaşıyoruz toplumca. En fazla kıymet görmesi gereken şey insanlık iken, insanlık, tabutuna konmuş, üzerine toprak atılmıştır. Diğer her şey insandan ve insanlıktan kıymetli hale gelmiştir (Tam aksi olması gerekirken). Oysa değerler insan için zor zamanların tek çıkış yoludur. İnsanoğlu bunu hiç kullanmasada, sonradan insan vahşetinin boyutuna yas tutup, nasıl bu kadar acımasız olduğumuzu bile anlamamaktayız. Siz siz olun insanlığın üzerine başka bir değer eklemeyin.
Reklam
Hayat acımasız olabilir ama insanoğlu daha acımasız.
Ne kadar çok şey istiyoruz bu hayattan,ne kadar büyük beklentiler içerisindeyiz,dünya 3 günlük herkesin taşıyabileceği yük belli iken niye fazlasını yüklemek ister ki insanlar, neden bu kadar acımasız oluyor insanoğlu, bi avuç çamurdan bi parça kaburga dan ibaretken ne bu kibir...
Sahip Olmak Yıkımdır
İnsan olarak gelişmişlik seviyemizi maddi gücümüzle ve sahip olduklarımızın çokluğuyla ölçmeye devam ettiğimiz sürece daha çok şeye sahip olmak adına daha çok savaşacağız ve yıkımlara sebep olacağız. Bilimsel verilere göre dünya yaklaşık 4.5 milyar yaşındadır. Yine bilimsel verilere göre ilk insansı varlık fosilleri 195.000 yıl öncesine aittir.
Tolstoy’un anlamsızlık bunalımı. “Bu hayat bana karşı düzenlenmiş aptalca bir oyundan ibaretti. Beni var eden bir varlığı kabul edemesem de, düşüncelerim şöyle gelişiyordu: birisi bana, beni dünyaya yollamakla, çok normal gözüken son derece derinliksiz, sığ bir şaka yapmıştı. İstemeden de olsa, bir yerlerde, beni bu hale sokan birinin bana
Reklam
-İnsanoğlu çok acımasız. Duyarsız bir yaratık ve kör. -Evet,öyle.Güzellikleri görmekten aciz... Yerdeki Yıldızlar(Her Çoçuk Özeldir)🎬
Hindistan’da 'Renklerin Ustası' anlamına gelen Ranga Guru adında bir ressam varmış. Bu ünlü ressamın bir öğrencisi eğitimini tamamlamış, son resmini yapıp hocası Ranga Guru’ya götürmüş ve resmini değerlendirmesini istemiş. Ranga Guru resme bakmış ve şöyle demiş: “Sen artık büyük bir ressamsın. Resmini halk değerlendirsin. Bu resmi al, şehrin kalabalık bir meydanına as. Yanına da bir kırmızı kalem ile şu yazıyı bırak: “Lütfen beğenmediğiniz yerlere çarpı koyunuz.” Öğrenci söyleneni yapmış ve birkaç gün sonra resme bakmaya gittiğinde görmüş ki, emeğini ve yüreğini ortaya koyarak yaptığı tablo, kırmızı çarpılarla doldurulmuş. Öğrenci buna çok üzülmüş. Tabloyu almış ve hocasına götürmüş. Ranga Guru, öğrencisine üzülmemesini söylemiş ve aynı resmi yeniden yapıp yanına da yağlı boya ve fırça ile birlikte şu yazıyı bırakmasını söylemiş: “Lütfen beğenmediğiniz yerleri düzeltiniz.” Öğrenci birkaç gün sonra gidip bakmış, tabloya kimse dokunmamış. Bu duruma çok sevinerek durumu hocasına anlatmış. Ranga Guru şöyle demiş: “Sen ilk seferde belki de hayatında hiç resim yapamayan insanlara fırsat verdin ve acımasız eleştiriler ile karşılaştın. Bu duruma çok üzüldün. İkinci sefer ise hataların düzeltilmesini istedin. Oysa kimse konuyu düzeltmeye cesaret edemedi. Çarpı koymak, beğenmemek, karalamak, kolaydır. İnsanoğlu başkalarında kusur aramada pek aceleci ve pek acımasızdır…”
İnsanlar ne güneşi sever ne yağmuru, ne sıcağı sever ne soğuğu, bu acımasız insanoğlu hiçbir şeyi sevmez, beğenmez lakin bir gün o histen mahrum kalırsa anlar o hissin ne kadar güzel olduğunu. Yazdayken Kışı, kıştayken yazı özlerler. Kıymetini bilmedikleri şeyleri bir gün birer birer kaybettiklerinde anlayacaklar bu güzel nimetleri, fakat her şey için çok geç olacak.
Bir bahara geçiş serüveninde, takıp takıştırma sırası ağaçlara geldi. Öyle de olsa hiçbiri buna yeltenmek istemiyor gibi. Çünkü ölüme ölüm doğdu ve karanlık, beldelerin yelpazesi oldu... Namümkün olan her şey bir anda çepeçevre kuşattı. Bitmiş mi?.. Hayır!.. Sanıldığının aksine mevsimler hiç de dinç değil, onlar yorgun ve yaşlanmış. Koruyup kollamak isterken birbirini, insanoğlunun gazabına uğramaktan öteye gidemiyorlar. Ve insan, ne yaman bir çelişki... Doğruyla yanlışı bir arada bulunduracak kadar sağır ve vurdumduymaz. Gerçeği görmezden gelecek kadar körlüğe alışmış, hissiz ve boş... Yaratılışa dair en büyük sorunun temeli, maddesi, öznesi ve daha bilmem kaç şeyi... Anlamlandırırken kendini, somut olan her şeyin dostuyken soyut olanın düşmanı... Yorgunluğun, kaosun, savaşın, kan ve gözyaşının yaratıcısı... İnsanoğlu... Mümkünlerin namümkünü, küskünlüğün üstadı, başlangıç ve sonun yazarı, yazanı... Katili... Evet katili... Zamanın, mekanın, doğanın, mevsimin, toprağın... Benim, senin, bizim ve olmayanların... Ellerini kızıla boyamış, korkunç ve acımasız ama masum rolünde bir baş usta... Kendine zarar, kibrine köle, dünyaya zindan... Bitmek bilmeyen ego savaşının gösterilebilecek en iyi tiyatro eseri... Başyapıt... Saf... Kelimenin tam anlamıyla saf bir başyapıt... Bu da, onun eseri... Yorgun, bitkin, tükenmiş ve yaşamının son saniyelerini yaşayan dünya... Tam bir şaheser tadında... Bitiş, yokoluş, düzensizlik ve mutsuzluğun son perdesi... Final... Yazılabilmiş en kapsamlı kitap... Baş kahramanı da, yokluğu benimsemiş bir katil, katiller ordusu...
197 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.