''Çocukluğun kendini saf bir biçimde akışa bırakması ne güzeldi. Yiten bu işte!''
Nilgün Marmara
Lise yıllarında annesi ve babasının ayrılışıyla sarsılan, yalnız ve terk edilmekten korkan genç bir kadın Nilsu. Annesiyle babasının ayrılışından, ilk gençlik yıllarından genç bir kadına dönüşünün hikayesi, İki Yeşil Susamuru. Ağırlıklı olarak Nilsu'nun hayatını okusak da, bir diğer karakterimiz duygusal ve ütopik çevreci Teoman. Annesine inanılmaz bağlı ve onun gizemli intiharıyla hayatı alt üst oluyor. Bu iki karakterin çocukluk travmalarının, yalnızlıklarının, duygusal iniş - çıkışlarının, birbirlerini bulmalarının, yazarın deyimiyle ''modern zamanın'' romanı İki Yeşil Susamuru. Yazara ulaşan bir otobiyografi aslında bu hikaye, bizzat Nilsu Baran tarafından özenle hazırlanmış şekilde hem de. Ancak hikaye olmadık bir anda son buluyor. Yazarımız hikayenin nasıl bittiğini öğrenmek için karakterlerin peşine düşmüşken, şaşırtıcı gerçeklerle de karşılaşıyor. Buket Uzuner çok sık okuduğum yazarlardan değil, bu kitabı bana bunun sebebini tekrar hatırlattı aslında. Dili sade ve oldukça anlaşılır olmasına rağmen sık tekrara düşen, durağan bir hikaye. Bölüm başlarındaki ve satır aralarındaki alıntılar kitaba dair nadir sevdiğim şeylerden biri olabilir. Ne yazık ki, çok severek okuduğumu söyleyemeyeceğim.
"Beni Kim Öldürdü?" sesli kitap platformu Storytel için hazırlanan orijinal içeriklerden biri, aynı zamanda Epsilon Yayınevi'nden çıkıp okurları ile buluşan ilk Türkçe kitap. Bildiğimiz polisiye romanların aksine kahramanımız daha ilk sayfadan öldürülüyor ve tüm hikayeyi kendisinin ağzından okuyoruz. Kahramanımız Uyum Apartmanı'nın yakışıklı ve gözde bekarı, kedi kumu sektörünün medarı iftiharı Berke Beyaz. Sıradan bir beyaz yakalının neden ve kim tarafından öldürüldüğünü ise Uyum Apartmanı'nın birbirinden renkli ve nevi şahsına münhasır sakinleriyle tanışınca anlıyorsunuz. Akıcı, eğlenceli, bir solukta bitecek harika bir hikayeydi Beni Kim Öldürdü.
"Bu baştan beri Uyum Apartmanı'nın hikayesiydi aslında. Sonunda da ben öldüm. Şimdi düşünüyorum da, öldürülmek için gereken her şeyi yapmışım sanırım. En başta da yanlış yerde yanlış zamanda bulunmak."
Günümüz edebiyat dünyası, yazmak ve yazarlık üzerine gizem dolu bir roman, Yazarlarevi Cinayeti. Ada halkınca ''Yazar'' olarak anılan, asıl ismini roman boyunca öğrenemediğimiz yazarımız, Masa Kayası olarak bilinen kayalıklardan düşerek hayatını kaybeder. Annesi ile babasının ayrılığının ardından babasıyla arasına mesafe koyan,
"Hayat böyle bir şey, belki yarın sabah uyandığında yine ağır hissedeceksin kendini. Yarın değilse başka bir gün. İnsan hafiflediği günlerin kıymetini bilmeli."