İbn-i Haldun ne kadar anlamlı söylemiş: Coğrafya kaderdir. Yazarın ilk okuduğum kitabı Uçurtma Avcısı’da bir savaş içinde anlatılıyordu. Haberlerde gördüğümüz savaşları politik-siyasal nedenlere bağlarken ya da tarihte gördüğümüz savaşları neden sonuçlarıyla ezberlerken savaşı yaşamış insanların hikayesini düşünemiyoruz. Yiten aileleri, verilen canları, güzel anıları olan sıcak evlerin yıkımını, göç zorunluluğuna tutulan canları... Kısacası insanı insan yapan maharetleri göremiyoruz savaşın ardından. Kitap insana farklı bir bakış açısı katıyor, savaşın ardından yaşanmış derin izleri gözünde canlandırmayı sağlıyor.
Leyla-Kendimi geri dönmek zorunda hissediyorum burada kalmak doğru gelmiyor.
Tarık-Emin misin isteğin bu mu ?
Leyla-Tek şartla eğer sen de dönmek istersen.
Tarık- Ben seni dünyanın öteki ucuna da gitsen izlerim Leyla
Her insanın unutamadığı bir öğretmeni vardır. Zamanın ötesinde idealist bir öğretmen olan Düyşen ve onun ışığı, eseri olan öğrencisi Altınay’ın sıcacık hikayesi. Kısa sürede okunabilecek bir eser.
Eserinde imzası olmayan yegâne sanatkâr öğretmenlerdir- ATATÜRK
İlk ÖğretmenimCengiz Aytmatov · Nora Kitap · 20187,3bin okunma
Okuduğum her kitapta gördüklerimizin ardındakilerini görebilmenin asıl maharet olduğunu bir kez daha anlıyorum. Sevgi, acımak ve anlamak... Bu kelimeler bende kitabı özetleyebilen kelimeler. Zehra’nın kitabın sonunda yaşantısının bir ardının olduğunu ve bunu hiç göremeyişine onun kadar üzülebiliyorum. Meslek hayatına bu olaydan sonra nasıl devam ettiğini merak ediyorum zaten Kaan Murat Yanık’ın da söylediği gibi değil mi biten her kitaptan sonra yetim kalıyor ruh.
Evinin kapılarını kapattığında bilmediğimiz yaşamlar hakkında yorum yaparken kaç defa daha düşünmemiz gerektiğini gözler önüne seren bir kitap. Okurken merakı arttıran , hikayeye bağlayan bir takım düşünceler insanda fazlasıyla artıyor. Psikiyatrist, hasta ilişkisi hikayeleri bir çoğumuzun ilgisini çeker yönde ve şu zamanda bir çok tv dizisinin konusu Gülseren Budayıcıoğlu’nun mesleki hayatında gördüğü vakalardan esinleniyor. Kitap akıcılığı ve betimlemeleriyle kolay ilerleyiş sarfediyor. Yazar fazla tıbbi-psikolojik bilgi vermemeye özen göstermiş sanırım okuru sıkmamak adına böyle bir yol izlemiş. Toplum olarak çocuklukta yaşadığımız olayların da insanın ileri ki hayatında ne kadar yer edindiğini görüyoruz. Umarım bir şeyler değiştirmek adına az da olsa insanı düşündürmeye sevk edebilen yapıt olabilir.
İsteyip istemediğimi doğru dürüst bilmediğim, fakat neticesi aleyhime çıkarsa istemediğimi iddia ettiğim bu nevi söz ve fiillerimin daimi mesulünü bulmuştum: buna içimizdeki şeytan diyordum, müdafaasını üzerime almaktan korktuğum bütün hareketlerimi ona yüklüyor ve kendi suratıma tüküreceğim yerde, haksızlığa, tesadüfün cilvesine uğramış bir mazlum gibi nefsimi şefkat ve ihtimama layık görüyordum. Halbuki ne şeytanı azizim, ne şeytanı? Bu bizim gururumuzun, salaklığımızın uydurması… İçimizdeki şeytan pek de kurnazca olmayan bir kaçamak yolu… İçimizde şeytan yok, içimizde acz var, tembellik var, iradesizlik, bilgisizlik ve bunların hepsinden daha korkunç bir şey: hakikatleri görmekten kaçmak itiyadı var.