Dikmeden önce, çevresinde yakacak odun olmadığı için yarasından içeri elini daldırıp kırılmış kaburga kemiğini çıkaran ve onu ateşe attıktan sonra kendi kemiğiyle ısınmaya çalışan bir şövalyenin masalını okudum bu sabah. Sanırım hayatımda okuduğum en melankolik ve bir o kadar da trajikomik şeydi bu. Bir insanın kendi kemiğiyle ısınmaya çalışması, yanında odun kesecek bir dostun parlak yüzü ve bir baltanın kış güneşindeki parıltısının yokluğunun hissettirdiği yalnızlık, kemikten çıkan her küçük çıtırtıda biraz daha iyi anlaşılıyordu. Muazzamdı, tek kelimeyle. Neredeyse ağlayacağım.
Yetişkinler için yazılmış fantastik bir masaldı elbette bu. Okuduktan sonra kendimin de elimi göğsümden içeri daldırıp, göğüs kafesimin içine gömülü haldeki o damarlı, yakut zembereği çıkarıp ona bir süre bakma ve sesini dinleme isteğinin uyandığını fark ettim.