Siyah perçemlerin hatem yüzlerin Garip bülbül gibi zareler beni Hilal ebruların ahu gözlerin Tığ-ı sevda gibi yareler beni Elif kametine hayran olduğum Gece gündüz hayaline yeldiğim Hep senin içindir boyun eğdiğim Yoksa zapt'edemez buralar beni Kaşların bismillah vechin Beytullah Seni öz eliyle yaratmış Allah Sevmişem ben seni terketmem billah Aşkın hançeriyle vuralar beni Hub cemalin gördüm ah-ü zar oldum Aşkına düşeli sevdakar oldum Kalmadı tahammül bi-karar oldum Meğer tabutlara saralar beni Sıtkı'yam billahi ben terketmezem Başka güzellere gönül katmazam Dövsen de kovsan da burdan gitmezem Meğer ferman gelip süreler beni
Erich Maria Remarque
Ah anne, anne! Ben sana göre hala küçük bir çocuğum. Başımı kucağına koyup da niçin ağlayamıyorum? Niçin hep ben kuvvetli, hep ben metin olmak zorundayım. Ne kadar isterdim, bir defa da ben ağlasam, ben teselli edilsem! Doğru, bir çocuktan fazla bir şey değilim ben; kısa pantolonum henüz dolapta asılı... Çok da olmadı ki; niye geçti gitti o günler?”
Reklam
Karşımdasın işte... Bana bakmasan da oradasın, görüyorum seni. Ah benim sevdasında bencil, yüreğinde sağlam sevdiğim. Kalbime gömdüm sözlerimi, ceset torbası oldu yüreğim. Tıkandığım o an, elimi nereye koyacağımı şaşırdığım o an işte, aklımdan o kadar çok şey geçti ki takip edemedim. Ellerim boşlukta, ben darda kaldım. Ellerim buz gibi, ben harda kaldım. Bir senfoni vardı kulağımda çalınan, bitti artık hepsi... Köşeme çekildim, hani hep kaldığım köşeme. Bakış açım belli oldu yine. Geride kalan, ardından bakar gidenlerin. Bir meltem olacak rüzgarım dahi kalmadı benim. Dağlara çarptım her esişimde. Yollara küfrettim her gidişinde. Demiştim sana hatırlarsan: "Önemli olan 'zamana bırakmak' değil, 'zamanla bırakmamak'tır..." Şimdi bana, geçen o zamanın Unutulmaz sancısı kalır. Gittiğim eğer bensem, söyle bana kimden gittim? Sende yoktum zaten ben, ben yine bende bittim... Nazım Hikmet
ELA GÖZLÜ Özlüyorum bitmeyen sohbetlerimizi Gözlerinin elasında kaybolmayı bir de Ne kadar yakındık ve ne kadar uzak Dokunmuştu kalplerimiz vücutlarımıza inat Gece başkaydın gündüz başka
“Niçin hep acı şeyler yazayım? Dostlar, yufka yürekli dostlar bundan hoşlanmıyorlar. “Hep kötü, sakat şeyleri mi göreceksin?” diyorlar. Hep açlardan, çıplaklardan, dertlilerden mi bahsedeceksin? Geceleri gazete satıp izmarit toplayan serseri çocuklardan; bir karış toprak, bir bakraç su için birbirlerini öldürenlerden; cezaevlerinde ruhları kemirile kemirile eriyip gidenlerden; doktor bulamayanlardan; hakkını alamayanlardan başka yazacak şeyler, iyi güzel şeyler kalmadı mı? Niçin yazılarındaki bütün insanların benzi soluk, yüreği kederli? Bu memlekette yüzü gülen, bahtiyar insan yok mu? Hiç olmaz olur mu? Arayıp, bulup görmek lazım. Bunun için de kenarı köşeyi araştırmak istemez. Her şey apaçık ortada, göz önünde. Sade güler yüzlü, bahtiyar insanlar değil, bahtiyar köpekler bile var. Ben de karar verdim, bu sefer açlıktan, ızdıraptan, nefretten değil… rahattan, tokluktan, sevgiden bahsedeceğim. (…) Ah, ben hayvanları çok severim. Bütün canlı mahlukları, hayatı, güzelliği, saadeti severim. Bahtiyar bir köpek bile benim içimi sevinçle dolduruyor. Ben karanlık şeylerden bahsetmek için dünyaya gelmemişim. İçim tatlı, sıcak, neşeli şeyler anlatmak isteğiyle yanıyor. Hele cümle alem bu köpeğin onda biri kadar rahata kavuşsun, bakın ben bir daha acı şeylerden söz açar mıyım!” (Bahtiyar Köpek, Sırça Köşk, 1947)
Ah be sevgili
Ben senden önce ölmek isterim. Gidenin arkasından gelen gideni bulacak mı zannediyorsun? Ben zannetmiyorum bunu. İyisi mi,beni yaktırırsın, odanda ocağın üstüne korsun içinde bir kavanozun. N.Hikmet
Reklam
1.000 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.