"Ah keşke, sevdiğimiz ruha doğru eğilip bir aynadaki gibi suretimizi görebilsek, kendimizi okuduğumuz gibi, hatta kendimizden de iyi, başkasını okuyabilsek! Şefkat ne kadar dingin, aşk ne denli saf olurdu!"
Reklam
Ah ne hoş olurdu birbirimize dokunmakla daha dolumuzdan daha başımıza akan bir şey olsaydı bilgelik
Ah, hiçbir şey yapmamam tembelliğimden olsaydı keşke. Tanrım! Kendime ne büyük bir saygım olurdu o zaman. Tembellik de olsa, kuşku duymadığım belirli bir özelliğim olduğu için ne çok saygı duyardım kendime!
‘’ Ah! Sevdiğimiz ruhun üzerine eğilerek, orada bir aynadan görür gibi hangi görüntüyü verdiğimizi görebilseydik sadece! Kendimizi okuduğumuz gibi, hatta daha iyi okuyabilseydik keşke başkalarını! O zaman şefkat ne kadar huzurlu yaşanır, aşk ne kadar saf olurdu!’’
"Ah ne olurdu ben de erkek olsaydım, dedi, erkek olsaydım da ben de bu işlere karışsaydım, ben de sizinle beraber memleket için bir vazife alsaydım, ben de vatanıma faydalı olsaydım..." (...) "Kadınlığınız bu söylediğiniz şeyleri yapmanıza neden engel olsun? Bu şeyleri hem yapar hem yaptırabilirsiniz... Ben de şimdi ah kadın olsaydım demek istiyorum. Çünkü ancak kadınlar dünyada bu gibi büyük ve ulvi işleri hem yaparlar hem yaptırabilirler."
Reklam
Mustafa'nın Romanı Memleket Çocuğu
-A oğul sen daha çocuksun. Eli boş köylünün işi görüldüğünü sen hiç işittin mi? Onlar kendileri istemeseler de, başkalarına istetirler. Altı saattir yoldayım. Allah vere de bu kadarcık ile işim bitse, kasabaya gel git olmasa. Ah, oğul, şu jandarmalar ile hocalar karışmasalar halimiz daha iyi olurdu, ama. Ne çare. Biri gelir, bizi hükûmet ile korkutur, haklı haksız para toplar. Öteki gelir, Allah ile korkutur, ramazanlarda, mübarek günlerde aklına ne gelirse onu ister.
Sayfa 152 - Vadi YayınlarıKitabı okuyor
"Ah!" derdi "Kuşlar gibi bir uçabilsem. Bulutların üzerine çıkabilsem. Yüzlerce metre yüksekten aşağılara bakabilsem. Ovalara, derelere, şehirlere ve denize yukarıdan bakabilsem. İnsanlara el sallasam. Onlara yukarıdan bağırsam: 'Bakın ben uçuyorum! Hem de bir kuş gibil' desem. Ne kadar güzel olurdu." Küçük Cemal hep bu düşünce ve hayallerle büyümüştü. İşte sonunda Harp Okuluna girmeye hak kazanmıştı.
Yüzdeki gülümseme, ah bilmeyene de söylenmez ama işte o her şeyi verip burada kalıştır, hem de kalmayı en istemeyenken. Ben de bir vakit oldu ki gülümseyen adam oldum. Daha ne olayım ki, tuhaftır, acaba böyle dimağım kopup bu sırf bana sırlanacağına kolum kopsaydı daha iyi mi olur, hem de paylaşılır, anlaşılır bir derdim mi olurdu diye çok düşündüm. Sonra kimden ne koptuğu belirsiz, sonsuz bir sakatlık ve gizlilikle hep bir arada yaşadığımızı düşünüp bu gizli çolaklıklarla ve aşikar sakarlıklarla zaten hep malûl olduğumu anladım da bunu bir şeye yaratamadım. Başkalarının perişanlığını görmek beni başkalarında olduğu gibi hayata ısındırmadı; hepi topu buymuş demek, soğan ekmeğe iştahlandırmadı. Toplu eza, görmezden gelmemi sağlamadı, ölüler ve ölenler hayata bağlamadı, balığın suda kayışı da, tavada yanışı da gayetle acıklı idi de ummanın buna ses çıkarmayışı niye idi?
Kocasını aldatan bir kadının pişmanlık mektubu...
Monsieur Maurice, Amcanızın bana söyleyebileceği her şeyi çok iyi biliyorum, başıma gelenler hususunda vicdanımdan daha bilgili olamaz. Vicdan, insanda Tanrı'nın elçisidir. Octave'ın yanına dönmediğim müddetçe affımın olmayacağını biliyorum; dinin hükmü budur. Üstelik medeni hukukumuz da beni ne pahasına olsun ona itaat etmeye mahkûm
Sayfa 91 - 92,93,94,95,96 Zeplin KitapKitabı okudu
1,000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.