Çok öskedim seni. Öskedim, bizim doğu dialektinde özledim
demektir. Neyini, nereni, hangi halini desem ki?
Sesini öskedim örneğin. Yüzünü, şeytan çocuk gülüşünü,
öfkeni, yeryüzünü ve kaskatı canımı ısıtan varlığını.
Şükür varsın. Oturup “nasılsın” diye açabilir insan.
Sevinebilir, övünebilir, ağlayabilir insan. Ne tuzsuz
şeydi şu dünya be. Geldin, buldun, şenlendirdin, insan
ettin beni. Yemeyip-içmeyip, yatmayıp-uyumayıp, seni
anlatmalı bu yürek. Senden bir ricada bulunucam ama
en iyisi şimdilik susmak. Mâdem sen sözünde durmadın
ben de sürpriz yapıcam! Şaşırtıcam seni! Hem
böylesi şeyler gevezeliğe gelmez, tadı kaçar sonra...
Gene de ödeyemem. Böylesi daha güzel. Sana mahkûm
kalmak güzel. Gözlerinden öperim. N’olur yaz.
Sensiz ne olur, ne olabilir, onu unutmamalıyım oysa. Her adımdan, her düşünden, her düşten önce seni karşıma alır, bakar, sorarım, bunu bilir miydin? Başkaca dövüşemem ki. Yenilmemenin tılsımı...
Çoğu zaman saçmalarım oysa. Saçmalamak bir zorunluluk. Sevmem o kusursuz, o evliya görünüşlü kişileri. İçlerinde cehennemi uçurumlar olduğuna kalıbımı basarım. Sahtedirler mutlak. Aksi halde bir damarları, erkeklik ya da dişilik bezleri körelmiş, işlemez.
Gene uykusuz, mutsuz, tedirginim. Sana yazmak, yazmak, yazmak istiyorum... Seni bütün şafaklarda, evrenlerin o ıssız ihanet saatinde öperim. Ve sen geçersin içimden. Bitmek bilmezsin.