Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
Leylekler gelmeyin, serçeler uçmayın, çiçekler açmayın! Burada bahar yoktur. Güneş sarı bir gölgedir. Yeşil otlar toprağın küfüdür. Sıcak rüzgâr Cehenneminin nefsidir. Şu mavi Boğaz, bir çirkef ırmağıdır... Kelebekler çimen, çiçek arar. Burası çürüklüktür; kemik, kadid vardır... Fikir genişlik, yükseklik arar. Burası çamurdan bir izbeliktir. Çıyanlar, solucanlar barınır... Kırlangıçlar! Hangi evin saçağına konsanız oradakilerin eninlerini işiteceksiniz! Hangi ocağın üstünde tüneseniz onu sönmüş bulacaksınız... Her tarafta kara hayaletler taklak atıyor, her tarafta kara dişler sırıtıyor... Hep küfür, hep ihanet, hep yumruk...
O şimdi her şeye karşı köpürüyordu. Bankalar. da, şirketlerde Fransızca muameleye, zabitlerde Almanca tekerlemelere, bahriyelilerde İngilizce tavırlara, tekkelerde Farisi münacaatlara, mâbedlerde Arapça duâlara karşı isyan ediyordu. Dikkat etti: Bu Türk payıtahtında, ticaret âleminde, yalnız Türkçe bilen Türk bir iş bulamıyor, aç kalıyor. Yalnız Fransızca bilen bir ecnebî ise her zaman muvaffak oluyor ve müreffeh yaşıyor.
Reklam
Vakarın benliğine galebe eder. Cânânını canına tercih edersin. Ekseri başkaları için yaşar; başkaları için çalışır; başkaları uğruna ölürsün. Başkaları seni beğendiği hâlde sen kendini sevmezsin. Ne zaman köyünde, önüne bir önlük koyup makine başına geçecek, ne vakit eline pergel alıp masaya yaslanacaksın? Ne zaman dükkânının tezgahında sermayenin faizini hesap edeceksin?... Senden bunu bekliyorlar, sana bu kusuru buluyorlar...
Acaba bunlar bir gün olup da damarlarında hâlâ, kımız ile beslenen atalarının kanı mevcut olduğunu ve dedelerinin, torunlarının hâlâ Türkistan ovalarında, Sibirya çöllerinde, Ural eteklerinde sefil ve kimsesiz süründüklerini anlamayacaklar mı? Anlaşamayacaklar mı? Yoksa gafil, câhil birbirlerini yiyip gidecekler mi?..
Biz benliğimizi tanımazsak, kimse bizi tanımağa tenezzül etmez. Başkasının artığını yiyen, elbisesini giyen saygıya lâyık değildir...
Reklam
Yanılıyorsunuz bey! Kadınların fikirlerini, hislerini gizlemekte ustalıkları vardır. Aksine, o saklanmak istenen duyguları sizin daha önce keşfetmeniz gerekirdi.
Hâlbuki milletimin benim gibi aydın kadınlara ihtiyacı pek çoktur.
Yazık ki, tarihi keşifler hisle, heyecanla değil, ilim ile gerçekleşir.
Gönül’ün hayalinin esiri ve sihirlenmişi idi. O hayalin telkiniyle kendi kendine güler, bazen kaşlarını çatar, bazen gözlerinden iki damla yaş döker, yalnız odada Gönül! Gönül! diye bu tatlı kelimeyi yüreğinin en ince hislerine sararak tekrar eder. Fakat bu derin ve büyük aşk ile beraber Tolun’un kalbini cehennemi bir alev de sarardı.
Sayfa 139Kitabı okudu
Reklam
İran’dan Türkleri ayıran ırk farkı değil, mezhep anlaşmazlığıdır. Bu anlaşmazlık da manevi ve dinî olmaktan çok, siyasidir. Miladi on beşinci ve on altıncı asırlarda İran şahları bu dinî siyasetten çok faydalanmışlar ve Osmanlı padişahlarının istila nazarlarını doğudan batıya çevirtmeye muvaffak olmuşlardır. Vaktiyle Osmanlılar gibi kabına sığmayan genç bir millet, garptan çok istila hırslarını kendi tabiî sahalarında yani doğuda aramış olsalardı bugün Anadolu’dan öteye geçmeyen Türkiye’nin doğu sınırı ta Hindistan’a kadar dayanmış olacak ve tabii, kuvvetli hudutlar içine kurulmuş bir hükümet olarak gayet emin ve gelecekten güvenli bir hâlde Asya’da hüküm icra edecekti.
Sayfa 135Kitabı okudu
Şimdi ben de kendimi kırılmış, iki parçaya bölünmüş bir kitabe sayıyorum ki, bir parçam Gönül’dür. İkimizi birleştirmeden, alınyazımızdan bir mana çıkarmak kabil olamaz.
Sayfa 120Kitabı okudu
Mehmet Tolun Gönül hanımla kolayca nişanlanıverdikten sonra söylüyor;
Öyle sanıyorum ki bu başarı kendiliğinden hâsıl olmamalıydı. Ben çırpınmalıydım; ben didinmeliydim. Ben ayrılıklar çekmeliydim. Aşk perisinin okları kalbimi delik deşik etmeliydi. Bendeki cazibeye kapılma, Gönül’ün anlamamazlıktan gelmesiyle titremeliydi. Ben yalvarmalıydım; Gönül eğlenmeliydi. Ben ağlamalıydım, Gönül gülmeliydi. Gönül bir kale olmalıydı. Ben onu bütün cesaretimle, bütün irfanımla kuşatmalıydım. O zaman ruhum memnun, gönlüm rahat olurdu.
Sayfa 118Kitabı okudu
Yoldaşlarımın bu teveccühüne ve Gönül’ün bu muhabbetine karşı minnettar olmak lazım gelecek. Minnettarım. Fakat kalbimde bir boşluk var; aç oturduğum sofradan tok kalktım; fakat yemeğin başında iştihamı çekmiş olan sevdiğim tatlılara el sürmeden baş yemeklerle karnımı doyurmuş gibiyim. Öyle sanıyorum ki bu başarı kendiliğinden hâsıl olmamalıydı. Ben çırpınmalıydım; ben didinmeliydim. Ben ayrılıklar çekmeliydim. Aşk perisinin okları kalbimi delik deşik etmeliydi. Bendeki cazibeye kapılma, Gönül’ün anlamamazlıktan gelmesiyle titremeliydi. Ben yalvarmalıydım; Gönül eğlenmeliydi. Ben ağlamalıydım, Gönül gülmeliydi.  Gönül bir kale olmalıydı. Ben onu bütün cesaretimle, bütün irfanımla kuşatmalıydım. O zaman ruhum memnun, gönlüm rahat olurdu. Fakat bunları, bu delice hisleri kime açabilirdim...
Sayfa 117Kitabı okudu
Hac yollarında meş‘ale-i kârbân gibi Erbâb-ı aşk içinde fürûzansın ey gönül (Ey gönül! Hac yollarındaki kervan meşalesi gibi âşıklar arasında görünmektesin.)
Sayfa 111Kitabı okudu
1.500 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.