Gün olur, devlete hizmet çalışmalarında elinden tuttuğun, en yüksek makamlara çıkardığın insanlar, yağlı bir kemik icin hırlamaktan çekinmez. Gün olur, yaşının sayısı kadar kitap okumamış kimseler bile yerli yersiz konuşur.
Beyoğlu Rapsodisi üç arkadaşın hikayesini anlatmaktadır. Kenan, Nihat ve Selim... Birbirlerinden çok farklı olan bu üç arkadaş aslında diğer bir yandan da birbirlerine çok benziyorlar. Bu arkadaşlar Galatasaray Lisesi'nde okuyorlar ve okulun izci takımında tanışıyorlar. Kenan ve Selim'in maddi durumları oldukça iyidir. Nihat için aynı şeyler
Dikkat spoiler içerir.
Şeracettin Aziz İzci, doğumundan sonra hayatı boyunca ne anasına ne babasına hayrı dokunan şımarık bir çocuktur. Hiçbir şeyden anlamayan bu çocuğu ıslah etmesi için babası Bulur Tuhafiye adında bir dükkanı bir yıllığına kiralar ve oğluna orada çalışmasını emreder. Kısa süre içerisinde hem annesi hem de babası kanserden ölen Aziz, vicdan azabı ve Mehmet adındaki Dayıbey lakaplı dayısını zorlamasıyla tuhafiyede çalışmaya başlar. Ancak bu dükkan gariptir. Aziz dükkan içerisinde kayıp eşya ve canlı insanların yerini şıp diye bulabilmektedir. Ancak bu yetenek kendisi ve dayısına bela olacaktır. Esra adlı kadının bağlı olduğu teşkilat Aziz ile beraber çalışmak istemektedir ancak Aziz bunu istememektedir. Dükkan da kendisini yok edeceklere karşı korumaktadır. Acaba Aziz ve Dayıbey bu işe bir çözüm bulabilecek midir? Aziz'in yaşantısı bundan sonra nasıl devam edecektir? Keyifle bir solukta okunan bir roman.
Üç arkadaşın öyküsü bu. Beyoğlu’nda büyümüş, Beyoğlu’nda yaşayan üç ayrı kişilik, üç ayrı kimlik, üç ayrı insan. Ölümsüzlük merakıyla başlayan ölümler. Her cinayetin ardında gizemli bir neden… Ve soruşturma boyunca adım adım, bina bina, sokak sokak Beyoğlu. O çoksesli, çokrenkli, çokdilli, çokkültürlü Beyoğlu. Günümüzün Babil Kulesi… İnsanın