Göbbels, karısı ile birlikte intihar etmiştir. Bundan önce altı çocuğunu öldürmüştür. Böyle bir felâkete, Hitler ölmese ya da ölüme gitmeseydi, ne Göbbels, ne de herhangi bir kimse cesaret edebilirdi.
Öyle bir durum doğmuştur ki, günün birinde, 1945 Eylül’ünde Ruslar, İngilizleri, Hitler ve Eva Braun’u İngiliz işgal bölgesinde, Berlin’de saklamakla itham etmişlerdir
Bezymenski, Hitler’in bir ümidi olduğunu, şimdiye kadar bilinmeyen bir protokolü göstererek iddia edebilir. Bu ümit, Batılı müttefiklerle Rusya arasındaki koalisyonun bir gün iflas edeceği
ümididir. Bu düşünce Hitler’e 1943’te gelmiştir. Oysa bilememiş ve hiçbir zaman anlayamamıştır ki,
Batılı müttefiklerle Rusya arasındaki ittifakın kaynağını yapan madde, bizzat kendisiydi. Çıkarları
birbirine uymayan bu devletler, sırf ortada Hitler var diye birbirine sarılıyor, kuvvetleniyorlardı.
Bir de Erich Kuby adındaki Alman gazeteci vardır. O da şöyle diyor:
"Moskova’da değirmenler ağır öğütür. Gün gelecek Hitler ve karısının otopsi raporları ortaya
çıkacaktır. Bu suretle onların nerede yattıkları da öğrenilmiş olacak.”
Bir adım bile geriye çekilmeyen koyu bir taassupla bağlanılan bir rejim, kendini kabul ettirebilmek için cinayete başvurursa, sonunda kendisine de dokunacak, kendini de vuracaktır.
Üzerinden bunca yıl geçmesine rağmen Adolf Hitler’in 1945 yılında, sığınağında ölüp ölmediği halen kanıtlanamamış ve bu konuda çok değişik fikirler ortaya atılmıştır.
Hitler, hiçbir alternatif şekli kabul etmezdi. Onun için tek ihtimal mevcuttu; ya bu, ya şu derdi. Ya dünyaya hükmetmek, yahut da mevcut olmamak; ya zafer ya ölüm. Topyekün savaşın mâkus karşılığı topyekün yok olmaydı.