İnsan ancak karmaşık bir durumun varlığı ya da güçlü bir tutkunun itkisi gibi istisnai koşullarda tereddüt eder ve beyninin değişik bölgeleri belirli bir bağımsızlıkla çalışan çok karmaşık bu organın değişik bölümleri mücadeleye girer. O zaman insan, hayali olarak, kendini karşısındakinin yerine koyar; ona davrandığı gibi davranılmasının hoşuna gidip gitmeyeceğini kendisine sorar ve onurunu ya da çıkarlarını zedelemek üzere olduğu kişiyle ne kadar iyi özdeşleşirse, kararı da o kadar daha ahlaklı olur. Ya da, bir dost araya girer ve ona, "kendini onun yerine koy; ona davrandığın gibi sana davranılmasına dayanabilir misin?" der. Ve bu da yeterli olur.
Böylece, yüz durumdan doksan dokuzunda basit alışkanlık gereği ahlaklı davranılırken, eşitlik ilkesine başvuru yalnızca bir anlık kararsızlık durumunda olur.