Gözlerini kapattı. Yaşamak için ışığa ihtiyaç duyarken, yaralarımızdan iyileşmek için karanlığa sığınmak istememiz ne büyük ironiydi ama aslında hayatın dengesi işte bu ironide değil miydi? Karanlık da gerekliydi, ışık gibi. Çünkü karanlıktan gelmişti insan, beden karanlık bir suyun içinde hücre hücre dokunmuştu ve doğum, ışığa kavuşup duyu organlarımızın dünyaya açılması ile başlasa da, ana rahminden çıkınca bitmiyordu asla, anbean devam ediyor, ölene dek sürüyordu, insan her an ya doğmaya ya da ölmeye devam ediyordu. Her deneyimle birlikte yeni bir hal alıyordu... ta ki varlığı hayata hizmette bir yol olana kadar. Yaralandığında, yolundan saptığında, öz merkezinden uzaklaştığında karanlık gerekliydi insana, yüzleşmek, iyileşmek, öz yoluna dönmek, kendi merkezinde durmak için karanlık insanlar giriveriyordu hayatımıza, bizi silkeliyor, anlamaya hazırsak neyin daha önemli olduğunu bize hatırlatıyor ve özümüzü korumak için mücadeleye sokuyorlardı bizi.
Kendini gerçekleştirme diyorlardı buna ve kendini ne kadar gerçekleştirebildiğindi hayatta tek aslolan.