Süleyman Çelebi,
Dağda kalan birine "Ne yer,ne içersin?" denilince,
"Hû" der.
Bu ıssız yerlerde ne ararsın?
"Hû" der.
Hû demekten gayen Allah demek mi? denildiğinde, İsm-i Celâl'i işitir işitmez,bir sayha atıp ruhunu teslim eder sahibine.
Buhari ve Müslim de Enes'ten şöyle naklederler: "Hz. Peygamber'in (sav) elinden daha yumuşak ne bir ipeğe, ne de ipekli bir kumaşa dokunmuş değilim! Hz. Peygamber'in (sav) kokusundan daha hoş ne bir misk, ne de amber koklamış da değilim."
Lenin’in “Müslümanlığı yok edemezsiniz,buna gücünüz yetmez. Fakat onları ahlaksızlıkla, dinlerinden habersiz, sadece kimliğindeki müslüman ibaresiyle yetinen kimseler haline getirebilirsiniz.” sözü dikkate şayandır.
Cafer Sadık (ra) şöyle buyurmuştur: "takva , kalbinde Hakk Teâlâ'dan başka bir şey görmemektir." Şeyh Nasr Âbâdî demiştir ki: " Takvâ, kulun Allah'tan başkasından korkup sakınmamasıdır."
Kâinatın yüzü suyu hürmetine yaratılan Hz. Peygamber (s.a.v),mübarek yüzleri yaralan-
mıştı.Kan sakallarına kadar geldi. Tam yere düşeceği zaman,Allah (c.c),"Ey Cibril!Kulum Muhammedim'e yetiş!"buyurdu.Işte bu anda ben kanadı sızlıyor olduğum halde geldim ve yetiştim.O kan mübarek sakallarından tam yere düşeceği zaman ta sidre-i müntehadan yetiştim de o kanı yere düşürmedim.Artık o kan,Rasûlullah(s.a.v)'ın
aşıklarının gönlüne yerleştirilmiştir.Onun için aşk ve muhabbetle yanarlar.Halikımız bizleri bu nûr ile yaşatıp,bu nûr ile öldürsün.