“Yûsuf, dedi Züleyha, bütün bir hayat, kınanma, horlanma, yitirme, her şey kalbimin üzerinden geçecek ve ben kalbimin altında kalacağım. Bana dair ve bana rağmen var olan bir dünyada büyüklüğü, yitirdiklerinin çokluğu ile ölçülen bir Züleyha kalbi olacağım. Senin zindan karanlığın benim özgür aydınlığıma denk düşecek, o kadar ki karanlık olacağım. Sancıyla elimi attığım fundalıklar mavi çiçeklere dönüşmedi henüz, ama aslolan kalp olacak ve hayatı sonradan bulacağım.
Yûsuf,dedi, Züleyha, aşk zorlu bir sınav, ben bu sınavı baştan ve gönüllü mü kaybettim? Hayır işte! Yitirmiş görünsem de kazanacağımsın sen benim. Ve şer gibi görünsem de göreceksin, yitirdiğin ne varsa benim sana açtığım kuyuda, hayrın olacağım sonunda.
Yûsuf, dedi Züleyha, sana gel kaderim ol, demem. O kadar ki, güldeki Sevda, çöldeki ateş, denizdeki su kadar kadersin bana. Bak alnına, iki kaşının ortasına. Orada benim mührüm var. Alnımın yazısı olduğun kadar, alnına da yazıyım.”