Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol

Fadıma

Sükunet yok, hep bir acele var. Letafet yok, hep bir hararet var. Huzur yok, hep bir endişe var: Merhamet yok, hep bir öfke var. En kötüsü de zamanın bir önemi ve değeri yok! Şehirler kalabalıklaştıkça emniyetsizlik ve itimatsızlık her şeyi gölgeliyordu.
Sayfa 50 - Charles DickensKitabı okudu
Reklam
Bir toplum, dâhi evlatlarını anlamaya bakmalı. Onları birtakım ideolojilerin maskotu haline getirip sonra da alkışlar eşliğinde bir kafese kapatmak... acıklı yani.
Sayfa 13 - Murat MenteşKitabı okudu
Her birimiz, bazı konularda muhafazakar, bazı konularda devrimciyiz aslında. Oğuz Atay, Mehmet Akif'i çok sevdiğini söylerken samimi. Asimov, dindar dostları ile selamı kesmemiş. Ömer Hayyam bir yandan şüpheci, bir yandan inançlı işte...

Okur Takip Önerileri

Tümünü Gör
(..)kimse kimse için dua etmiyor artık...
Sayfa 11 - Hakan KarataşKitabı okudu
Kenarından da olsa onu sevmeye yaklaşmış olan herkesin hayatını karartıyormuş gibi hissediyor.
Sayfa 243Kitabı okudu
Reklam
İnsanlara neden kendimi sevdiremediğimi bilmiyorum. Bence doğuştan bir sıkıntı var bende.
Sayfa 182Kitabı okudu
Hayatı boyunca bir manzara resminden ibaret olduğunu sandığı şeylerin gerçek olduğunu fark etti bir anda: Yabancı kentler gerçekmiş, ünlü sanat eserleri de, metro sistemleri de, Berlin Duvarı'nın kalıntıları da. Adı paraymış bunun; dünyayı gerçek kılan madde.
Sayfa 162Kitabı okudu
Bir deneyimi kelimelere dökmeyi etkileyici buluyor; kavanoza sıkıştırdığını, o ânın kendisini artık asla bütünüyle terk edemeyeceğini hissediyor.
Sayfa 159Kitabı okudu
Sevgiye layık olmadığımı hissediyorum mesela. Sevimsiz bir... soğuk bir kişiliğim var, sevilmesi zor biriyim.
Sayfa 105Kitabı okudu
Uğruna kendi mutluluğunu ve bir başkasının mutluluğunu harcadığı sırrın başından beri önemsiz ve değersiz olduğunu anladı o an.
Reklam
Denise bunun kızının soğuk ve sevimsiz kişiliğinin belirtisi olduğunu düşünüyor. Marianne'de "sıcaklık" olmadığını düşünüyor; kastettiği, kendisinden nefret eden insanlardan sevgi dilenmeyişi.
Birkaç haftaya kalmadan Marianne başka insanlarla yaşıyor olacak, başka bir hayatı olacak. Ama kendisi başka biri olmayacak. Kendisi aynı, vücuduna hapsolmuş aynı insan olacak. Onu bu durumdan kurtarabilecek ya da gidebileceği bir yer yok. Başka bir yer, başka insanlar, ne fark eder ki?
Hayatın burada, bu yerde yaşandığını, çok uzaklarda bir yerde sürmediğini hissetmek.
Marianne'nin anlattığı da sahiden dikkat çekiciydi; babasının küçükken onu dövmesi hikayesi. Hem babası öldüğüne göre, kendisini savunabilecek durumda değildi. Connell ona üzülsün diye yalan söylemiş olması mümkündü; diğer yandan yalan söylemediğinden adı gibi emindi Connell. Aksine, Marianne'nin bunun ne kadar kötü olduğunu anlatmak konusunda kendini tuttuğunu düşünüyordu. Onun hakkında bunu bilmek, ona bu şekilde bağlı olmak midesini fena yapıyordu.
Seni asla incitmem, tamam mı? diyor. Asla. Bir şey söylemeden başıyla onaylıyor Marianne. Beni çok mutlu ediyorsun, diyor Connell. Eliyle saçlarını okşuyor ve ekliyor: Seni seviyorum. Öylesine söylemiyorum, gerçekten. Gözleri doluyor Marianne'nin, yumuyor gözlerini. Daha sonra hatırladığında dahi dayanamadığı kadar etkileyecek bu an onu, şu an yaşıyorken bile farkında bunun. Kimsenin sevgisine değer olduğunu düşünmemişti Marianne. Ama şimdi yeni bir hayatı var, ilk anı da bu; Marianne üzerinden yıllar geçtikten sonra bile aynı şeyi düşünecek: Evet, o andı işte, hayatımın başladığı an o andı.
128 öğeden 16 ile 30 arasındakiler gösteriliyor.