50. sone
"Yola koyuldum ama, ilerlemek ne de zor;
Şu yorucu yol var ya, ben sonuna vararak
Rahata kavuşmayı umarken, şöyle diyor:
“Sen ne kadar gidersen dostun o kadar ırak.”
Beni götüren hayvan, üzüntümün yorgunu,
Güçbelâ yürür benim dert yükümü taşırken;
Zavallı, bir sezgiyle öğrenmiş sanki şunu:
Binicisi hız sevmez senden uzaklaşırken.
Kanlı mahmuzum bile onu öne süremez
Sağrısını öfkeyle bazen dürtükleyince;
Yalnızca inilder de, başka yanıt veremez,
O, derisini deşen mahmuzdan keskin bence.
Çünkü o inleyişten şu doğuyor kafamda:
Benim derdim önümde, sevincimse arkamda."
Kumların ortasında bir Anıl görüyorum, belki de toplumdan uzak durmayı seven bir Anıl bu. Yola koyulmuş ama ilerlemenin zor olduğunu düşünen bir Anıl. Bu yorucu yolda rahata kavuşmak istediğini biliyorum ama ırak yerlerde aramalıyız dostları Anıl. Gerçekten de kumların her birisini tek tek arayarak, emekle bulmalıyız o kişileri. Sen deniz ve kumlar arasında bir yerdeyken insanlar da aşık olunca kızgın kumlardan serin sulara atlamak isterler. İşte bu medcezir arasında yaşarız biz de karşı cinsle olan etkileşimlerimizi. Bu süreçte bizi güçbela götüren hayvanımız varoluşumuzun ta kendisidir işte.