> Evet, aradan uzun zaman geçti biliyorum, ama sonunda bir incelemeye daha geldik ve ben yaklaşan serin havalarla birlikte, artık bir şeyler karalama ihtiyacını daha çok hisseder oldum. Sanırım bu biraz mevsimsel gibi görünüyor ve böylesi yağmurlu havalarda insan daha çok içe çekilmek, içinden, aklından geçenleri kâğıda dökmek istiyor. Aslında,
İncelemeye başlamadan önce geçen günlerde bir zavallı çıkmış Türkiye'nin gurur kaynağı, hocaların hocası, Prof. Dr. Halil İnalcık'a dil uzatıyor. Amacı açık; Osmanlı Devleti'ni tarihî gerçeklerine aykırı yüceltmek, Türkiye Cumhuriyeti ve Gazi Mustafa Kemal Atatürk'e saldırarak mevki kapmak. -Ne bereketli topraklarımız varmış,
Kitabı, başlangıcından itibaren ele almamız gerek. Osmanlı için yazılan kitaplarda direkt olarak Padişah ve hikayelerine girişler yapılıyor ve bunu yapanların çoğunu da okurken insan ister istemez hani güzel bir başlangıç bekliyor. Bu kitap oan sahip. Güzel bir önsöz, hem Bizans, hem Osmanlı, hem Batılı hem de Günümüz tarihçileri kâle alınarak
Yüzlük kâğıt paranın ön yüzünde ki hafif gülümseyen Atatürk, ciddiyete bürünerek bana baktı, kulaklarından en kılcal damarlarıma kadar işleyen bir ses tonuyla: “Ey Türk titre ve kendine dön!’’ dedi.
Çok ilginç, ilk elime aldığımda bu tarihi kitap sevmem ben dedim. Siyasi kitapları sevme diye ekleme yaparken sayfalarını karıştırmaya başladım. her okuduğum satır içime saplanmaya başladı. Yazar, akıcı bir dil kullanmış. Roman, siyasi yada tarihi değil. Kurgu, kitabın en incelikleri ile dokunmuş. Roman Kahramanı, iki yaşındaki kızı ile görev nedeni ile ayrılmak zorunda kalıyor. Yine görev gereği uzayda kayboluyor. Uzayda kendine göre iki yıl geçiriyor ama dünyada doksan yıl geçmiş durumda. aynı bedende doksan yıl sonra dünyaya dönüyor. Allahım, kahramanın iki yaşında bıraktığı küçük kızına kavuşması ne kadar duygusal. o bıraktığı kız doksan iki yaşında bir ihtiyar. gözlerim doldu. ağladım. kitabı fazla anlatmayım okuyacak olan olur belki