Çocukluktaki boyutlarla daha sonraki boyutlar çok farklı oluyor. Tekrar çocukluğundaki mekânlara gidip de baktığın zaman hakikaten hayretler içinde kalıyorsun.
Hacı Bektâş-i Veli’yi Alevi yolunun başlangıcı, suyun başı olarak sunan yapay tarih tezi, bu yolla inanışın öncesini karartmış olmakla yetinmez.
Osmanlı’da I. Mehmet döneminde filizlenen Alevilere karşı duyulan öfkenin en üst noktasına 1444 yılında Fatih Sultan Mehmet’in ilk saltanatında ulaşıldı. On iki yaşındaki çocuk padişah, bir Sırp prensesi olan annesi Despina’nın teşviki ve Ortodoks anne-babadan olma Vezir-i Azam Mahmut Paşa ve Acem müftü Fahrettin’in telkini ile Alevileri Edirne’de diri diri yaktırdı. Fatih Sultan Mehmet’in annesi Despina, Padişah annesi olmasına rağmen inancından hiç ayrılmamış, Fatih’in kendisine tahsis ettiği bir Ortodoks manastırında yaşamını bir rahibe olarak sürdürmüş, inançlı bir Ortodoks’tu. Osmanlı’yı kesin olarak Alevilerden ayıran ve Alevileri Safevi Devleti’nin kucağına iten çabalar onun eliyle başlatıldı. Alevilik üzerindeki Şii istilası da bu tarihten sonra gelişti.
Hacı Bektaş-ı Veli Dergâhı’ndaki kadim izler şüphesiz çok daha fazla idi. Ancak Osmanlı Sultanı II. Mahmut, Alevi Bektaşi tekkelerini kapatarak 1834 yılında Hacı Bektaş Dergâhı’na bir Nakşibendî şeyhi atadı. Nakşibendî şeyhi ilk olarak dergâhın içine bir cami inşa etti ve dergâhın geçmişi ile ilgili izlerini yok etti. Hacı Bektaş-ı Velinin yattığı Pir Evi’nin kitabesi, bu dönemde yerinden sökülerek ortadan kaldırılmış olmalıdır. Pir Evi’nin girişindeki revakta, sağda ve solda altışar adet olmak üzere on iki Veli’nin mezarları vardır. Bu mezarların bir kısmının mezar taşları kayıptır. Pir Evi’nin merkezini oluşturan Kırklar Meydanı’nın Doğusu’nda “Horasan Pirleri” olarak anılan zatların mezarları vardır. Bu mezarların tamamı isimsizdir. Kırklar Meydanı’nın Batı tarafında yer alan “Çelebi”lerin mezarlarında da hiçbir kitabe bulunmamaktadır.
Ben ben olsam dilbilgisi kitaplarındaki tekil şahıs zamirlerini şu sıraya göre düzenlerdim: Sen, ben, o! Başta sen gelir, çünkü ben diye bir şey yok sen olmadıkça. Her ben benliğini senle anlar.