O kadar bıktığın, kaçıp kurtulmak istediğin koca kent, o anda, sana dünyanın en erişilmez, en yaşanılası yeri gibi geliyor, ışıklarıyla kıpır kıpır uzanıp gidiyor tepeler arasında. Ne kadar uzak sana.
"Yolumuz uzun arkadaşım; çok uzun. Karanlık bir yeraltından geçiyoruz. Bu geçidin sonunda, biliyorum güneş duruyor, gerçek aydınlığın güçlü kaynağı. Yürüyoruz. Karanlık, uzun geçidin dibinde görünmez büyük çukurlar var, içleri batak. Yukandan görünmez urganlar sarkıtılmış üstümüze; yanımızda yöremizde hep bunlar. Kimimiz, karanlıkta görmeden, bilmeden, bu ilmiklere takılıp kalıyoruz, geberip gidiyoruz. Kimimiz, ayaklarımızın altındaki o görünmez, bilinmez karanlık çukurlara yuvarlanıp düşüyoruz; benim gibi. Ya boğulup gidiyoruz atakta ya da çabalıyoruz, direnip kurtulmaya çalışıyoruz; benim gibi. Gidenlere selam olsun. Anıları değerlidir. Saygındır. Bu karanlık yeraltının sonunda güneş duruyor, biliyorum. O hiç söndürülmeyen, gerçek aydınlığın biricik kaynağı. Ona ulaşmak için az direnmedim. Ama boğulmaktan da kendimi kurtardım, boğulmadım. Ayakta kaldım. Ulaşacağım ona. Az kaldı. Çok az kaldı. Benden önce varanlara selam olsun."