İslâmî hareket Türkiye'nin yapısını ilgilendiren tek hareket olduğu ve bu ülkede müslümanca düşünceden bir başkasının yer bulması muhal olduğu sürece hazırlanan karşı planların boşa çıkacağı bellidir. Buna mukabil Türkiye'nen kendi ayakları üzerinde durmasına engel olmayı kaçınılmaz sayanlar her an yeni bir plan peşinde koşmaktan geri durmayacaklardır. Türkiye'yi sürekli çalkalamak gereklidir, onlara göre. Bilirler ki Batı düşüncesi, batılı hayat tarzı ile Müslümanlık su ve zeytinyağı gibidir, birbirlerine karışmazlar. İkisini karışıyor gibi tutmak için kabın devamlı çalkalanması gerekir.
Eşiğine süre idim yüzümü
Hediyem yok cândan gayrı Muhammed Senden başka kime edem nazımı
Bildiğim yok senden gayrı Muhammed
Beni sana bulaştırmaz bu kemâl
Aman ey yüzü ay lehleri zülâl
Ger ümmetim demez isen n' ola hâl
Yaş dökeyim kandan gayrı Muhammed
Gâhî akıllıyım gâh mecnûn deli
Gâhî hârı sevdim gâhî de gülü
Ebûbekir Ömer Osman ve Ali
Bildiğim yok bundan gayrı Muhammed
Herkes iknâ oluyorlar suçunda
Rücû eder kusûrunun ucunda
Ruhsat gibi ümmetinin içinde
Sefîl yoktur ondan gayrı Muhammed
Şu anda yürürlükte bulunan devletin daha demokratik vasıflar kazanması demek öncelikle devlet kurumlarının ıslah edilmesi ve netice itibarıyla güçlü kılınması demek. Bunu hiç mi hiç isteyen yok. Devletin gücünden yararlananların bile böyle bir politikayı açıklıkla savundukları vakî değil. Hele ki Türkiye'de yaşayıp da demokrasi şampiyonluğu yapan birinin ağzından "Devlet güçlendirilmelidir." cümlesini duyabilmemiz büsbütün muhal. Onlardan biri eğer devlet güçlendirilmelidir diyecek olsaydı bununla şimdiki devlete desteğimi esirgemeyeceğim demek olurdu. Oysa onun desteğini esirgemeyeceği devlet; ancak kendi tasarladığı, kendinin görev aldığı devlettir.
Modernleşmenin yan ürünlerinden biri olarak sosyalizm dünya sisteminin gelir dağılımı, insanlığın gelişip serpilmesi gibi hususlarda hesaba çekilmesine elveriyordu. Ama dünya sisteminin hesabını görmeye yönelik değildi. Çünkü sisteme hayat veren önyargılarla sisteme sosyalist gerekçelerle muhalefet eden önyargılar rasyonalist temeli paylaşıyordu. Dolayısıyla soğuk savaşı muhal farz Sovyet bloğu kazanmış olsaydı bile insanlık bugünkü dünya sisteminin bir evresiyle, bir çeşitlemesiyle yüz yüze kalacaktı.
Hz. Ömer radiyallahu anhın rivayetine göre Resûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: "Mi'rac'a çıktığım gece Mescid-i Aksa'nın ön tarafında namaz kıldım. Sonra oradaki kayanın altında bulu- nan mescide girdim. Bir de baktım ki, elinde üç bardak bulunan bir melek orada duruyor.
Meleğin elindeki bardaklar süt, şarap ve bal bardaklarıydı. Benzeri bir rivayet, Mi'rac olayının anlatıldığı ilk bahiste şöyle geçmişti: "Mescid-i Aksa'ya girip iki rek'at namaz kıldıktan sonra dışarı çıktım. O sırada Cebrail bana, birinde şarap, diğerinde süt bulunan iki bardak getirdi. Ben içinde süt olan bardağı aldım. Bunun üzeri- ne Cebrail bana: 'Fitrata uygun olanı seçtin.' dedi."
Bu açıklamalar, Mi'rac'in rüya hâlinde değil uyanıkken meydana geldiğini açıkça göstermekte olup aklen ve şer an muhal değildir. Bu sebeple de tevile gidilmeden zâhirine göre yorumlanır.
Yerden en hızla çıktım Zuhale uzandım
Ne tuzaklar gördüm amansız bir hale uzandım.
Tek bir ölünün ilmiği kaldı elimde şimdi;
Açtım her düğümü, her bağı; içimdeki ateşle uzandım.