Allah Teâlâ, nefse türlü şekillerde azap etti; her azaptan sonra ona, 'Ben kimim?' diye sordu; nefis, 'Ben kimim?' dedi. Nihayet ona açlıkla azap etti, o zaman nefis, 'Sen benim Rabbim'sin, seni tesbih ederim, sen tek ve kahhârsın' dedi."
İlâhî sevgi kalbin dışında kaldığı ve kalbin içine işlemediği zaman kul, hem dünyası hem ahiretiyle birlikte olur; zikirle gaflet arasında yaşar. Sevgi, kalbin özüne girdiğinde ve kalbin zarını yaktığında, kul dünyasını da ahiretini de unutur; nefsinden ve hevâsından uzaklaşır, Mevlâ'sının sevgisi içinde kendini kaybeder.
İbn Ataullah-ı İskenderî Hikem adlı eserinde der ki: "Senin için takdir edilmiş nice günahlar vardır ki (peşinden pişmanlık duyup samimi olarak tövbe ettiğinde) Allah'a ulaşma sebebin olur..
Allah'tan başkasının dostluğuna razı olma; O'na karşı sürekli aşk ve iştiyak içinde ol; böyle olursan gayb olan işleri gözle görürsün; Hakk'a ulaşmanın ve kavuşmanın hazzırı yaşarsın.
İnsanın, diliyle dua etmesi, kalbinde işlerini Allah’a havale etmesi, kalbini herhangi bir hazza ve ihtiyaca bağlamaması gerekir. Kul bazan kendi düşüncesine göre hayır zannederek dua eder, halbuki o iş onun için şerdir. Bazan kul bir şeyi şer görerek onun kendisinden gitmesi için dua eder, halbuki o hayırdır. Bazansevinçlehaberbeklediğiyerdenzarargelir; bazandazarargelecekdiyekorktuğuyerdensevinçlihabergelir. Bu konuda âyette şöyle buyrulmuştur: “Allah bilir, siz bilmezsiniz” (Bakara 2/216).