İslam'ın evrenselliğini ve ebedîliğini göz ardı ederek şeklî ve yerel unsurları öne çıkarmak, sünneti bedensel bir takım şeklî unsurlara indirgemek suretiyle dinî olanla kültürel olanı, evrensel olanla da yerel olanı, âdet ile ibadeti birbirine karıştırmıştır. En önemlisi de bu egemen sünnet anlayışı nedeniyle bütün insanlık için bir değerler manzumesi olan sünnetin evrensel boyutlarını hayatımızda gösteremediğimiz ve bilhassa risalet-i Muhammediyye'nin gayesi olan ahlakı sünnet anlayışımızın merkezine yerleştiremediğimiz için, Hz. Peygamberin insanlık düşüncesinde meydana getirdiği terakkileri (ilerlemeleri) insanlığa takdim etmekten çok uzak kaldığımızı üzülerek müşahade etmekteyiz.
Neml Suresi 29-32. Ayet
29-31. (Belkıs) “Ey yöneticiler! Bana Süleyman’dan gelen, ‘Rahmân, Rahîm olan Allah’ın adıyla’ diye (başlayan ve) ‘Bana baş kaldırmayın; teslim olarak bana gelin!’ (mesajını içeren) çok değerli bir mektup gönderildi.” demişti. 32. (Belkıs:) “Ey yöneticiler! Bu işimde bana bir fikir verin! Bana şahit oluncaya (çözüm üretinceye) kadar hiçbir işe kesin karar vermeyeceğim.” demişti. Not: (Bu ayet şöyle de anlaşılabilir: “(Belkıs); ‘Ey yöneticiler! Karar vermem konusunda bana fikir verin/üretin! Bilirsiniz ki ben sizinle görüşmeden (fikrinizi almadan) kesin kararımı vermem’ demişti.” Bu ifade “Sizin görüşünüzü alıncaya kadar, size danışmadan hiçbir işi kestirip atmam” demektir. Bu cümle, yönetimdeki insanların tek başına karar vermemeleri gerektiğinin, ilgililere danışarak bir sonuca varılmasının zorunlu olduğunun bir delilidir. Benzer mesajlar: Âl-i İmrân 3:159; Şûrâ 42:38.)
Sayfa 378 - Haliç Üniversitesi YayınlarıKitabı okuyor
Reklam
Yıldırım Bayezid'in oğlu Çelebi Mehmed, Ankara Savaşı sonrasında başlayan Fetret Devri'nde kardeşlerini ortadan kaldırdıktan sonra ünlü Osmanlı tarih müellifi Âşıkpaşazade şu dizeleri yazar: Kadimden töredir kardaşa kıymak Atayı anayı gussalı (kederli) komak, Kabil kim Habil'e kıydı ezelden Adet oldu ki hânlar buna uymak
Sünneti doğru anlamak için âdet ile ibadeti yerel olan evrensel olanı, dinî olanla kültürel olanı birbirinden ayırmak gerekir. Bunun için de sünnetin yazılı belgeleri olan hadisleri doğru değerlendirmek, sahihini sakiminden ayırmak için onları Şâri-i Hakîm'in maksadına uygun bir biçimde ele almak mecburiyetindeyiz. Bunların yanı sıra bu iki hayatî ilkenin tatbiki sünnette örneklik, hadis de bütünlük ilkelerine bağlıdır. Bu iki ilke göz ardı edildiği içindir ki bugün İslam dünyasında bir araştırma yapılsa ve "Sünnet denince aklınıza ilk ne geliyor?" diye sorulsa adalet, ahlak, merhamet, fazilet, samimiyet, hakkaniyet, sadakat ve güvenilir olmak gibi ahlakın yüksek umdelerinin geri planda kalacak olması üzüntü vericidir aynı zamanda bu durum sünneti bedensel bazı hareketlere indirgediğimiz, davranışlarımıza ruh ve anlam katmak üzere sergilenen bir örnekliği şekle ve surete hapsettiğimiz manasına geldiği gibi kalıplarımıza yönelik sünnetleri kalbin sünnetlerine, bedenin sünnetlerini aklın sünnetlerine tercih ettiğimiz anlamını da taşımaktadır. Dahası bu durum sünneti bir ahkâm kitabı olarak gördüğümüz kadar ne yazık ki davranışlarımızı ahlaki bir kılan bir değerler mazuresi olarak okumadığımızı da göstermektedir.
"Kışlanın önünde redif sesi var Bakın çantasında acep nesi var Bir çift kundurayla bir de fesi var Adı Yemendir, gülü çemendir Giden gelmiyor, acep nedendir."
Sayfa 204 - ÖtükenKitabı okudu
Bir talebe, elindeki Mushaf-1 Şerîfle mektepten çıkmıştı. Şâh-1 Nakşibend(k.s.) Hazretleri ile karşılaştı, selam verdi. Şâh Nakşibend(k.s.), talebenin elindeki Mushafı alarak açtılar; Kehf Sûresi'nin on sekizinci âyet-i kerîmesindeki şu kısım çıktı: Mealen, (Ashab-1 Kehfin) Köpekleri de iki kolunu kapı tarafına uzatmış bir haldedir... Bu kısmı okuduktan sonra tevazu göstererek "Ben de onun gibi olmak istiyorum." buyurdular. (Silsiletü'z Zeheb Silsile-i Sadat-1 Nakşibendiyye, Fazilet Nesriyat, Istanbul 2016, S. 167-168) Şâh-1 Nakşibend (k.s.) Hazretleri "onun gibi olmak istiyorum" derken neyi kast ettiler, kime karşı, kimleri korumak için böyle düşündüler ,detayları düşündürücü
Reklam
Şu‘arâ Suresi 227. Ayet
227. Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah’ı çok ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar hariç. Haksızlık edenler, nasıl bir devrimle devrileceklerini ileride bileceklerdir.
Sayfa 375 - Haliç Üniversitesi YayınlarıKitabı okuyor
Şu‘arâ Suresi 198-199. Ayet
198-199. Biz Kur’an’ı, Arap olmayanlardan (yabancı) birine indirseydik, o da onu kendilerine (farklı bir dilde) okusaydı yine de ona inanmazlardı.
Sayfa 374 - Haliç Üniversitesi YayınlarıKitabı okuyor
Geri199
1.000 öğeden 991 ile 1.000 arasındakiler gösteriliyor.