Kırk beş yaşındaydı. Bu dünyanın acı, tatlı her şeyini görmüş; fakat sonunda içinin üç büyük acıyla dolduğunu anlayarak talihine küsmüştü. Birinci acısı Ötüken’de Türk kağanını, kurt başlı sancağı görememekti. İkinci acısı Kür Şad’ın oğlu olduğunu söyleyememek, üçüncü acısı da sevgili karısını özlemekti. Babasının ve anasının ölümleri Tanrının buyruğuna uygun olduğu için buna yanmıyor ama ötekiler Tanrı yasası olmadığı için gönlünü sızlatıyordu.
Urungu çok erkenden kalkarak atını tımar etti. Ay Hanım’ın verdiği börkü giymişti. Yine dirliğinin sıkıntılı günlerinden birini yaşılacaktı. Bahtın kendisine yüklediği yükü çekmeği şikâyetsiz kabul ediyor, bilâkis ara sıra talihin kendisine güler yüz göstermesine anlıyordu. Acıya alışmış, acı ile yuğurulmuş kişiye bahtiyarlık güneşinin, ışıklarını kısa bir an göstererek sonra yine onu karanlığa boğmasında sanki ne mânâ vardı?
Reklam
Yârı her bir anışım Bir ölümdür tanışım! Belki diner yanışım Son uykuya varınca
Çekildi mi kılıçlar TÜRK'ün gönlü hoşlanır Kağanlığı kurmağa Yeni baştan başlanır.
Final
_"Onbaşı! Büyük acı çektin. Ama dirlikte çekeceğin acılar bu kadarla kalmıyacak, bunu bil"dedi.Sonra başını göğe dogru kaldırdı. Gitgide ağırlaşan ve yavaşlayan bir sesle ilave etti: _Bazen yanlış bir hareket büyük sonuçlar doğurabilir ve hayatın akışını tamamiyle tersine çevirir.Ondan sonrada ölüme kadar yanıp yakılmak fayda etmez. ..
Sayfa 212 - İrfan yayınevi
Reklam
997 öğeden 981 ile 990 arasındakiler gösteriliyor.