Akış
Ara
Ne Okusam?
Giriş Yap
Kaydol
islamda içki içmenin cezası..
İslam Ceza Hukukuna göre sarhoş edici içki içmek haram olan bir eylemdir. İnsanın aklına karşı işlenmiş suç kapsamına girer. Bkz. Coşkun Üçok, "Os­manlı Kanunnamelerinde İslam Ceza Hukukuna Aykırı Hükümler", Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi, C. 3, 1946, s. 128; İslam hukukunda içki içme cezasında "haddi şirb" ya da
İslam Hukukunun Bugünü ve Yarını
Batılıların, müslümanlarla bir arada eşit vatandaşlık statüsünde yaşamaya başlaması ve bilhassa dünya barışını tehdid eden terör hâdiselerinin dinî kisveye büründürülmesi, gerek Batılıların, gerekse Müslümanların İslâm dinini ve bu dinin tatbiki demek olan şer'î hukukunu iyice ve doğru öğrenmeleri zaruretini doğurdu. Bilhassa İslâm hukukunda
Sayfa 573Kitabı okudu
Reklam
10-SİGORTA (TE'MİN)
Sigortanın İslâm hukuku literatürüne girişi Avrupa ile ticaretin yoğunlaştığı XIX. asır başlarındadır. Buna dair ilk hükümlere 1836 yılında Şam'da vefat etmiş olan Hanefî mezhebindeki bir Osmanlı hukukçusu İbn Abidîn'in Reddü l-Muhtâr adlı eserinde rastlanır. Bu eserinde İbna Âbidîn, sigortanin ne kefälete, nede emânet akdinde emânetçinin ücret almasına benzemediğini isbatlamaya çalışmış; sigortanın garer, yani belirsizlik bulunduğu için fâsid bir sözleşme olduğunu ve dârülislâmda buna cevaz verilemeyeceğini bildirmiştir. Son Osmanlı şeyhülislâmlarından Mustafa Sabri Efendi ve Mısır Müftisi Bahît el-Muti'î de bir çesit kumar olarak gördüğü sigortaya cevaz verilemeyeceğini söylemis ve iane(yardım) sandıklarını bir hal tarzı olarak tavsiye etmiştir. Ebû Zehra, Yusuf Karedavî, Ârif Cüveycâtî gibi son devir ulemâsının çoğu, burada bir teberru, yani bağış mevzubahis olmadığı için sigortanın yardımlaşma sayılamayacağına, buna şirket de, kefâlet de denilemeyeceğine, buna binâen câiz olmadığına dikkat çekmistir. Mustafa Ahmed Zerkâ, sigortanın çeşitli cihetlerden bey' bi'l-vefa, akıle,muvâlât akdi, kefâlet gibi hukukî müesseselere benzerliğine işaret ederek câiz olduğunu söyler. Bu kanaatte olan başkaları da vardır. Şer'î hukukta, mebînin, yani satılan şeyin veya semenin, yani bedelin, tartışmaya sebebiyet verecek kadar meçhul olması akdin fesâdını icab ettirir. Böylece garer bulunan akidler câiz değildir.
Sayfa 566Kitabı okudu
Enflasyon Zararından Korumak
Mâden ve kâğıt paralar kesat olursa, yani kıymetten düşerse veya geçmezolursa, İmam Ebû Yusuf'a göre pazarlıktaki, İmam Muhammed'e göre, revaçtan düştüğü veya kalktığı zamandaki altın üzerinden kıymeti verilir. Fetvâ İmam Ebû Yusuf'a göredir. Meselâ 300 lira borçlanıldığı zaman bununla bir altın alınabiliyor; borç ödendiğinde ise altın 400 liraya yükselmiş ise, borçlunun 300 değil 400 lira ödemesi lâzımdır. Ancak baştan 300 verip, "geri 400 isterim" denemez. Çünki altın fiyatının vaziyeti önceden bilinemez. Böylece alacaklı kesat ve galânın (enflasyonun) zararından korunmuş olur.
Sayfa 500Kitabı okudu
Kaporo ve Gecikme Faizi Hanbeli Mezhebinde Caizdir
Hanbelî mezhebinde akid sahih olursa semene mahsub edilmek, sahih olmazsa satıcıda kalmak üzere verilen paraya urbûn denir. Bu cihetten akid zamanında îfâ edilmezse veya bozulursa karşı tarafa bir meblâğın cezâî şart (gecikme fäizi) olarak ödenmesinin önceden şart koşulması veya alıcı vazgeçerse kaparonun satıcıda kalması şartı Hanbelî mezhebine göre câizdir. Bin lira peşinat verip mal alsa, zamanında geri kalanı ödemese ve malı almaktan da kaçınsa, üç mezhebde satıcı geri kalan alacağı için icrâya müracaat eder. Parayı alana kadar da malı elinde tutabilir. Hanbelî'de satıcı akdi feshedip bu parayı alabilir. İcrâ dairesindeki işlerin uzun sürmesi ve yüksek enflasyon gibi haller sebebiyle zarara uğramak mevzubahis ise Hanbelî mezhebi taklid edilebilir.
Sayfa 488Kitabı okudu
1-BEY' (ALIŞ-VERİŞ) AKDİ
İnsanlar cemiyet hâlinde yaşamaya mecbur ve birbirlerine muhtaçtır. Bu da akidler ve bilhassa alış-veriş yoluyla cereyan eder. Alış-verişlerde hukuka uymamanın zararı bazen cemiyetin tamamına, bazen de akdin taraflarına zarar vermektedir. İhtikâr (karaborsacılık) yapmak ve piyasaya kalp para sürmenin zararı herkesedir. Eline sahte para geçen, onu ya aldığı kimseye geri verir; ya hükûmete verir; yahud da yok eder; başkasına veremez. Ticaret yapacak olan kimsenin paraları iyi tanıması lâzımdır. Satılan malı, olduğundan aşırı medhetmek;malın ayıbını, müşteriden gizlemek; eksik ölçmek; satış fiyatında hile yapmak alış-veriş yapılan kimseye zarar verdiğinden câiz değildir. Müşteri, fazla ihtiyacı olduğu için, çok para vermeğe râzı olsa bile, çok kâr istememek; fakirlerin malını fazla para ile alarak onları sevindirmek: fiyatta ikram etmek; eski, kirli paraları kabul etmek; peşin verdiği fiyatla, veresiye vermek; alış-veriş ettiği kimse pişman olursa ikâle etmek, yani yapılan satışı geri çevirmek mecburî olmasa bile, ahlâken övülmüş meziyetlerdendir.
Sayfa 483Kitabı okudu
Reklam
Gasp, zulüm, rüşvet, hırsızlık, kumar, fâiz, harac gibi hıyânet yollarından biri ile ve şarap, domuz semeni olarak ele geçtiği açıkça bilinen bir mal, o kimsenin sahih mülkü olmaz. Böyle olduğu iyi bilinen bir malı hediye, sadaka, mebî, semen ve ücret olarak almak, yemek, kira ile kullanmak câiz değildir. Yalnız vârisin, mal sahiplerini bilmediği zaman, kendisine miras kalan böyle malları alması helâl olur. Malın böyle olduğu iyi bilinmezse veya kendi meşru malıyla karıştırmışsa, herkesin alması câiz olur. Şarap satan bakkaldan alışveriş yapmak veya banka gibi yerlerde çalışıp maaş almak bu cihetten câizdir.
Sayfa 475Kitabı okudu
c-Mürûrızaman
Mürûrızaman (zamanaşımı), muayyen bir zamanın geçmesi suretiyle bir mala mâlik olmak veya bir hakkın düşmesi demektir. Birincisine iktisabi ikicisine ıskâtî mürûrızaman denir. Şer'î hukuk esasen mürûrızaman yoluyla mülkiyetin kazanılmasını kabul etmemiştir. Nitekim "Tekâdüm-i zaman ile hak sakıt olmaz" (Mecelle, m. 1674). Şu kadar ki, bir kimse kanunlarda tasrih edilmiş bir müddet (meselâ 36 veya 15 sene) zarfında, tapulu bulunmayan bir arâziye,nizâsız ve fâsılasız mâlik sıfatıyla tasarruf ettikten sonra, aleyhindeki mülkiyet dâvâları da dinlenmez. Böylece zilyedin o arâzi üzerinde hakk-ı kararı sâbit olur.Nitekim bir hak sahibi, hakkını kanunda tesbit edilmiş muayyen bir zaman zarfında takip etmemişse, artık mahkeme yoluyla takip edemez. Ancak karşı taraf bu hakkı ikrar ve itiraf ederse, buna dayanarak hakkını mahkemeden talep edebilir. Dolayısıyla şer'î hukuk, ıskâtî mürûrızamanı kabul etmiş demektir. İmam Mâlik'e göre, ortağı, vârisi, usul ve fürûu olmadığı bir şahsın malını ihraz edip, 10 sene kullansa (otursa, kirâya verse vs), o şahıs da bilip sükût etse,sonradan mülkiyet hakkı dinlenmez.
Sayfa 450Kitabı okudu
6-KADININ MİRAS HİSSESİ
Miras bölünürken, erkek çocuklara kız çocukların iki katı verilmesi, bazı kimselerin yanlış düşünmesine sebep olmaktadır. İslâm hukukundan önceki hukuk sistemlerinde kadına miras hissesi verilmemiş, hatta kadına hukuki tasarruf ehliyeti bile tanınmamıştı. Sadece Yahudi hukukunda, ancak erkek kardeşi olmayan kızlar babaları vasıyet ederse miras
Sayfa 434Kitabı okudu
L-Taaddüd-i Zevcât (Poligami, Çok Kadınla Evlilik)
Tarihte poligami, hemen her cemiyette mevcut olmuş ve evlenilecek kadınların sayısı cihetinden bir sınırlama getirilmemiştir. Eski İran, Çin, Brehmen hukukunda ve Bâbil'de Hâmurâbi Kanunu'nda poligami kabul edilmişti. Roma hukukunda evli olmaksızın çok sayıda kadınla birlikte yaşamak câiz görülmüştür. Yahudi ve Kilise hukukunda da
Sayfa 402Kitabı okudu
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.