"Ahmet Büke’nin öykü dili ve biçiminin öykücülüğümüzün geleneksel çizgisine yakın durduğu, ama geleneksel, verilmiş biçimlerden de kendini ayırdığı söylenebilir. Okuma sırasında, Bu yazarın güçlü gözlemleri, ayrıntıları seçme yetisi, süzülmüş bir duyarlığı var, diye düşündürüyor. Ahmet Büke’nin anlattıklarını ben anlatamazdım, diye de düşündüm. Yaratıcılıkla değil, yaşantıyla ilgisi var bunun. Daha çok yaşadığından değil, hayatı görme biçiminin farklılığından."
Sayfa 13
"Hiç değilse kendi doğrularıyla yerlerini almış yazar ya da eleştirmenlerin kaçı önlerine gelen genç yazarı kendileriyle eşit konumda görüyor? Tanıdıklarım arasında bu doğrunun en içtenlikli örneği Memet Fuat’tı; Melih Cevdet’e nasıl davranıyorduysa, ilk kez karşısına gelen küçük İskender’i de aynı saygıyla karşılardı. Sevgisinde de, öfkesinde de genç yaşlı ayrımı yapmazdı."
Sayfa 11
Reklam
" İkinci Yeni’yi, 1960’larda ve 1970’lerde yazılan şiiri ve şairleri ve 1950’lerden sonra öykücülüğümüzün yaptığı üç atılımı düşünelim: Adamakıllı kapsamlı eleştirilerle var olmuş, değişmiştir o dönemlerin edebiyatı. 1980’den sonra eleştiri büsbütün kendi içine kapandıysa, bundan edebiyatımız kazanmadı."
Sayfa 9
"Bu arada şu sorulur: Niçin beğendiğiniz kitaplar üstüne yazıyorsunuz da beğenmediklerinizi eleştirmiyorsunuz? Sorunun bir anlamı var, yadsımıyorum. Kitap tanıtımı yapanların karşısına bu ikilem daha sıklıkla gelir, ama eleştiriyi kitaplardan bağımsız, yazarın yazmakla sınırlı, dışa açık olması gerekmeyen, tersine, içe daha dönük bir uğraş olarak alan eleştirmenin seçimi tamamıyla özneldir ve o öznellik içinde de kendine yakınlık duyduğu kitapları seçmesi doğaldır."
Sayfa 7
Oktay Rifat, Behçet Necatigil, Turgut Uyar, Melih Cevdet Anday, Dağlarca, Cahit Külebi, Sabahattin Kudret Aksal, İlhan Berk, Cemal Süreya, Edip Cansever okuduktan sonra Türkçenin yetersiz olup olmadığına karar vermek daha doğru olmaz mı?
Dilin sokakta ve televizyonda kirlendiği yadsınamaz: bunun tam adı kirlenme’dir elbette. Hiç kuşku yok ki dilin bu iki iktidar odağına karşı dayanması çok zor. Sokak, kendine yetmeyen, ama dil gibi sonunda kültürün parçası olarak alınması gereken bir kurum karşısında iktidar rolünü hem de hoyratça oynayabilir. Kendi dizginlenemez kargaşasını dile de olduğu gibi yansıtır. Televizyonsa bambaşka; ona da dilin dayanması gitgide zorlaşıyor. Siz tek bir ağızdan konuşup yazarken o milyonlarca ağız dolusu gürültü çıkarıyor.
Reklam
121 öğeden 91 ile 100 arasındakiler gösteriliyor.