Ama bu sınırlar içindeki bölgeler üzerin de başka halklar da hak iddia ediyordu: Kürtler, Gürcüler, Ermeniler ve Rumlar. Bu durumda yeni ulus-devlet içinde egemenliğe sahip olacak insanlar hangi milletlerden oluşacaktı? Bunun açıklık kazanması öyle çarçabuk olmadı, Mustafa Kemal 1 Mayıs 1920'de meclis kürsüsünden bir soruyu yanıtlarken şöyle diyordu: Meclisi Alinizi teşkil eden zevat yalnız Türk değildir, yalnız Çerkes değildir, yalnız Kürt değildir, yalnız Laz değildir. Fakat hepsinden mürekkep anasır-ı Islâmiyedir, samimi bir mecmuadır. Binaonaleyh bu heyeti aliyenin temsil ettiği, hukukunu, hayatını, şeref ve şanını kurtarmak için azmettiğimiz emeller, yalnız bir unsur-u isláma münhasır değildir. Anasır-ı Islâmiyeden mürekkep bir kütleye aittir. (...) Bu mecmuayı teşkil eden her bir unsur-u islám, bizim kendimiz ve menafii tamamiyle müşterek olan vatandaşımızdır ve yine kabul ettiğimiz esasahin ilk satırlarında bu muhtelif anasırı islamiye ki vatandaştırlar, yekdiğerine karşı hürmeti mütekabile ile riayetkardırlar ve yekdiğerinin her türlü hukukunun, irki içtimal, coğrafi hukukuna daima riayetkardırlar.
Sayfa 79 - belge yayınları
Reformların yanı ve ardı sıra baskı geldi. Rejimin bu özelliğini bugün artık tartışmaya bile gerek yoktur. Ama bu baskı sadece, kendi yüksek uygarlık görevine inanmış olan bir rejimin cahil bir halkın uyanmasını engellemeye çalışan irticaya karşı çıkışı mıydı? Bu soruları cevaplarken ya baskı, ya irtica ikilemine takılmamak gerekmektedir. Çoğunlukla resmi propagandadan ibaret olmasına rağmen, eldeki bilgiler, reformlara karşı güçlü bir muhalefetin var olduğunu göstermektedir. Aslolan şuydu: Hükümet tarafından şiddetli ve sürekli biçimde uygulanan baskının asıl amacı, reformları kabul ettirmek değil, etnik ayrılıkların ortadan kaldırılması (özellikle Kürt sorununda), ve ülkenin iki toplumsal tabanı olan köylülük ile kent proletaryasının rejimin ortakları olan burjuvazi ve eşrafa boyun eğdirilmesiydi. Dolayısıyla gericilik, özellikle yönetici güçlerin uyguladığı şiddete karşı bir geri tepme idi. Geleneksel kültürün sentezi olarak ortaya çıkan dinsel ifade ve reformlardaki açık seçkinlik, var olan çelişkiye ilericiliğin gericiliğe karşı mücadelesi görünümünün verilmesine yol açtı. Bu görüntü onların çabalarını haklı göstermeye yaradığı için yönetici güçler tarafından bol bol kullanıldı.
Sayfa 112 - belge yayınları
Reklam
1936'da faşist İtalyan mevzuatını örnek alan bir iş yasası yürürlüğe girdi. Yasa sendikalaşmayı önler, grevleri yasa dışı sayarken sanayide kartelleşme ve dikey bütünleşme devlet politikalarıyla teşvik ediliyordu. Öte yandan tarımda fiyatların dünya fiyatlarını izleyerek düşmesine izin veriliyor, sanayi mallarının -gerek ithal mallarının, gerekse yerli ürünlerin- fiyatları ise vergiler ve fahiş karlar yüzünden yüksek tutuluyordu. Bu geleneksel hızlı birikim kaynaklarından elde edilen artık, aralarından su sızmayan bir koalisyon içinde kaynaşmış bulunan bürokratlar ile sanayi burjuvazisince yağmalanıyordu. Dönem sona erdiğinde rejim, açıkça baskıcı bir hale gelmişti. İşçiler 1936 mevzuatına boyun eğmek zorundaydılar, geniş köylü kesimleri yabancılaştırılmış, sömürücü bir fiyat politikasıyla piyasanın dışına sürülmüştü.
Sayfa 50 - belge yayınları
Türkiye'de çok parti hayata geçilirken, Ceza Kanununda yapılan değişikliklerle, zaten yasak olan sol propaganda ve örgütlenmeğe karşı cezalar artmıştır. Bu konuda Mussolini Italya'sının Ceza Kanunundan alınan maddeler yeterli bulunmamış ve şiddetlendirilerek kabul edilmiştir. Bu maddeler, gerçekten demokrasiye geçildiğini sanarak Türkiye Sosyalist İşçi ve Köylü Partisi ve Türkiye Sosyalist Partisi gibi partiler kuran ilericilere karşı şiddetle uygulanmıştır.
Sayfa 31 - belge yayınları
İnönü, 1945'te Türkiye'nin siyaseten temelden değişeceği yeni bir döneme girdiğini duyurdu. 1945'ten 1950'ye uzanan sonraki beş yıl içinde ise, CHP genel başkanı ve Türkiye Devleti'nin cumhurbaşkanı olarak, bugün hâlâ yürürlükte olan çoğulcu ve çok partili sisteme geçiş sürecinde Türkiye'ye yön verdi. Bu, İnönü ile CHP'nin en kalıcı başarısı ve Türk halkına verdikleri en yararlı hizmet oldu.
Sayfa 67 - timaş yayınlarıKitabı okudu
YÖN hareketi
"YÖN" hareketi ilk başlarda 27 Mayıs <<Devrim»'­ının bir devamı ve bu <<Devrim» in aldığı son resmi şekle ise bir tepki olarak belirir. Kemalizmin C.H.P. yönetimi tarafından temsil edilen resmi kolu, hareketi büyük burjuvazinin saflarına çekerek bir kere daha ülküsüne ihanet etmiştir. Bu durumda Kemalizmin ideolojik
Sayfa 1669 - Gözlem Yayınevi, 1976Kitabı okudu
Reklam
49 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.