“Mefkûre cemiyetin kendi hakkındaki şuurdur. Buhran çağlarında uyanan bir şuur. Cemiyet kendi mahiyetini, menşeini ve vazifesini idrak eder. Tek tanrılı dinler doğar. Milliyetçilik de böyle bir buhran anında doğmuştur.”
Sayfa 35
“Ne var ki, Fouillee, Gökalp’i uzun zaman tatmin etmez. Durkheim’ı bulur. Çünkü, Fouillee cemiyetin temeli olarak ferde önem verir. Oysa Gökalp’e göre, tarihin temel faktörü cemiyettir. Hürriyet deyince de aklına gelen, ferdin devlete ve dine karşı bağımsızlığı değil, milli bağımsızlık ve demokratik iradedir.”
Sayfa 34
Reklam
“Parti liderleri bile Ziya’yı hareketin başlıca entellektüel kuvveti olarak kabul ederler.”
Sayfa 26
“Sınır ahalisi umumiyetle çok mücadeleci bir milliyetçilikle meşbu olurlar. Türk milli hareketini zafere ulaştıran Mustafa Kemal de Osmanlı Devleti’nin başka bir sınır bölgesinden gelmişti.”
Sayfa 17
Eski Osmanlı İmparatorluğu'nda halk, müstebit bir hükümdarın tebaasından (reaya) yani cahil kalabalıklardan (avam) ibaretti. Gökalp kalabalık için kullanılan bu küçültücü tabirlere karşıdır. Ama halkı sadece proletarya olarak tanımlayan Marksist görüşü de reddeder. Sınıf ve eğitim farkı gözetmeksizin, kanun önünde fertlerin eşitliğini kabul eden herkes halktır ona göre. Bu tarife göre havasla âyan (feodal beyler) milletin dışında, orta sınıfla aydınlar ise -hiçbir imtiyaz talep etmedikleri müddetçe- içindedir.
Fouillee, Gökalp'i uzun zaman tatmin etmez. Durkheim'ı bulur. Çünkü, Fouillee cemiyetin temeli olarak ferde önem verir. Oysa Gökalp'e göre, tarihin temel faktörü cemiyettir. Hürriyet deyince de akla gelen, ferdin devlete veya dine karşı bağımsızlığı değil, milli bağımsızlık ve demokratik idaredir. Fouillee, madde ile ruhu birbirinden ayırmaz. Gökalp ise pozitivisttir. Ona göre felsefe, müspet ilmin temelleri ile çatışmamalıdır. Maddi âlemin kanunları manevi âleme tatbik edilemez, ama bu manevi hadiselerin ilmî izahı yapılamaz demek değildir.
Reklam
Uriel Heyd'in Dergideki cümlesi. :'
" Ömürlerinde hiç Kur'an okuyup incelememiş ve şeriat üzerine bildiklerini de hiçe sayan genç bir müslüman yine de müslüman olduğunun farkındadır. Hemde şiddetle.. "
İnanır ki her kavmin başkalarından farklı bir ruhu vardır. Ezelî olan bu ruh, yine de yabancı unsurları mas edebilir. Bununla beraber millî ruh? kendine has harsı gerçekleştirmek için bu yabancı unsurlardan kurtulmak zorundadır. îşte Türk aydınlarının görevi, dağınık ve karmaşık halk gelenekleri içinden 'bu « Ülkü »yü ortaya çıkarmak, yabancı harsların etkileriyle kaybolan halkın ruhunu yeniden keşfetmektir.
Aydınların görevi, halkın şuur-altı heyecanlarını, mefkürelerini ışığa çıkarmaktır. Türkiye gibi geri kalmış bir ülkede aydınların bir vazifesi de, kitleye çağdaş uygarlığı tanıtmaktır.
Ziya ilk okul öğrencisidir. Eve babasının bazı dostları gelir. Tevfik Efendiye: «Oğlunu Avrupaya gönder de tahsilini orada tamamlasın» derler. Tevfik cevap verir: «Korkarım ki Avrupada gâvur olur.» Misafirlerden biri sorar: «Ya burda kalırsa?» Tevfik cevabı basar, «O zaman da eşek olur.»
69 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.