Hayatlarının belli bir döneminde, kendi zihinlerinde ulaştıkları belli sonuçlara hangi adımları atarak vardıklarını anlatmaktan zevk almayan kişi pek yoktur.
Günün ilk ışıdığı saatlerde eski binamızın tüm pis panjurlarını kapatırdık; sadece en solgun, en cılız ışığı yayan, keskin kokulu bir çift ince mum yakardık. Böylece, bunların yardımıyla ruhlarımızı hayallerle meşgul eder; okur, yazar veya sohbet ederdik. Ta ki gerçek karanlığın geliş saati bizi uyarana kadar. Ardından kol kola sokaklara fırlardık, günün ana konularından söz etmeyi sürdürürdük veya geç bir saate dek dolaşıp dururduk. Şehrin kalabalığının vahşi aydınlık ve karanlıklarında sessiz gözlemin bize vereceği sonsuz zihinsel heyecanı arardık.
İnsanoğlunun takatini aşan hâdiselerin kurbanı olduğuma âdeta inanılmasını istiyorum. İstiyorum ki, vermek üzere bulunduğum tafsilât onlara, türlü hatâ ve günahlarımın çölünde kaza ve kaderin bir vahasını arayıp bulmalarına yardım etsin. İnsanı fenalığa sürükleyen sebepler her zaman mevcutsa da hiçbir insanın şimdiye kadar bu şekilde yoldan çıkartılmamış ve böyle sukut etmemiş olduğunu kabul etsinler. Bunun için de hiçbir kimse bu derece ıstırap çekmemiştir diyebilirim. Ben hakikaten bir rüya içinde yaşamadım mı? Şimdi de dünyaya ait hayallerin en vahşilerinin dehşet ve esrarı içinde ölmüyor muyum?