BEYAZ LÂLE
Hudutta bozulan ordu iki günden beri Serez’den geçiyordu. Hava serin ve güzeldi. Ilık bir sonbahar güneşi, boş, çimensiz tarlaları, üzerinde henüz taze ve korkak izler duran geniş yolları parlatıyordu. Bu gelenler, gidenlere hiç benzemiyorlardı. Bunlar adeta ürkütülmüş bir hayvan sürüsüydü. Hepsinin tıraşları uzamış, yüzleri pis ve
Sevilme arsızı değilim ben. Kimi onulmaz bir arzuyla sevilmek ister, bense sadece sevebilmek istiyordum. Sevebilmek, kendi başına olmaz. Karşındakinin buna izin vermesi, teslim olması gerekir ki sevebilsin.
Yetişmem gereken hiç bir iş, beni bekleyen kimse olmadığına göre,zamana uyamayışım, hatta zamanın dışına atılmış bir varlık kıymığı gibi yaşamışım mesele değildi.
İnsanın yaptığı kötülüğü, zaaflarını itiraf etmesi, edebilmesi kolay mı hatta mümkün mü? Hem kendi ruhunun bataklığına dönüp bakabilmek; baktıktan sonra hayatına bakmamış gibi devam edebilmek...
Yok saymaya çalıştıklarımız yok olur mu? Bir kez haya düşen bir varlığın ya da gerçekleşen bir olayın, hatta düşündüklerimizin yazısını silebilir miyiz? Bu yazıyı bozabilecek bir güç mevcut mudur?