Yıldızların ışığına bakılır, boyuna değil, suların akışına bakılır, enine değil.
Reklam
" Toprağın altına, üstünde yaşadıktan sonra gidiliyor. Demek ki yerin altından evvel üstünü düşünmek gerek. Yerin üstü ise düz değil. Deresi var, çukuru var, tepesi var. Onun için insan güçlü, kuvvetli olmalıdır. Zayıflar, cılızlar çabuk sendeler. Güçlüler güçsüzlerin ağzından lokmalarını, başlarından börklerini alırlar... "
Bûm nevbet mizened ber târimi Efrasiyab Perdedarî miküned der kasri Kayser ankebût!
Sayfa 23
Ağlamak!Bu heyecanlanmanın en temiz Zayıflığın ağlaması olduğu gibi kudretinde hıçkırıkları ve gozyaşları vardır.Şu kadarki zayıflığın inlemesinde acındıran bir ses, kudretin hıçkırmasında ise gök gürültüsü sezinlenir.Ağlayamayan bir göz kuru kalbe açılan karanlık bir delikten başka birşey değildir .Ağlamayı bilen gözlerde duygulu yüreklerin dinmez dalgalanışını aydınlatan bir ışık yaşar.
Harun Reşid, Behlül Dânâ’nın kulübesine gelir ve ona insanlardan niye kaçtığını, saraya niçin gelmediğini sorar. Behlül susar. Harun Reşid saraya gelmesi için çok ısrar edince, (Danışmam lazım) der. Harun Reşid, (Kime istiyorsan danış) der. Behlül kulübeden çıkar. Bitişikteki helaya yönelir ama girdiği gibi geri gelir. (Danıştım, tavsiye etmiyorlar) der. Harun Reşid şaşırır, (Anlayamadım, kime danıştın, neyi tavsiye etmiyorlar?) diye sorar. Behlül der ki: (Heladaki pislikler lisan-ı hâl ile dediler ki: “Sakın insanların içine girme. Bak biz, taze meyveler, has ekmekler ve nefis kebaplar idik. Bir kere insanların içine girdik böyle olduk. Sen, sen ol onlardan uzak dur!”
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.