Aldıklarımızla yaşamımızı idame ederiz ama verdiklerimiz sayesinde bir yaşam kurarız.. Winston Churchill..
KADINLAR, ERKEKLER, ŞİDDET ....GENETİĞİN ÖNEMİ...
Çoğu kız çocuğunun hem annelerinden hem babalarından X kromozomu aldığını, fakat erkek çocuklarının X kromozomunu sadece annelerinden aldığını unutmayın. Bundan dolayı, oğlanlar annelerinden anti-sosyallik genini almakta ama babalarından fren mekanizmasını alamamaktadırlar. Başka deyişle kızların çoğu erkeklerden daha usludur ve bunun nedeni genetiktir. Erkekler kötü davranmaya programlanmıştır. Teoriye göre, erkekler bu nedenle kızlara oranla daha yıkıcı, duyarsız ve anti-sosyal olma eğilimindedirler. Elbette bir çocuk önceden programlanmış bir gen yığını değildir. Yetişme ve sosyalleşmenin davranışlarla çok ilgisi vardır. Oğlanların saldırganlığı ebeveynlerinden ve yakın çevrelerinde bulunan başka kişilerden öğrenme olasılığı kızlara oranla çok daha fazladır. Kızlar bebeklerle, oğlanlar silahlarla oynar ve Barbie bebeklerinin eşyaları arasında bir M16 makineli tüfeği bulunmaz. Genelde pek çok kadın en az erkekler kadar kavgacıdır ve kendileri dövüşmese bile, erkekleri dövüşmeye kışkırtırlar, hatta bu kışkırtıcılığı erkekler dövüşmek istemediği zaman dahi yapabilirler. Askeri tarihçi Martin Van Creveld “Ne kadar tatsız bir gerçek olursa olsun, savaşların nedeni erkeklerin dövüşmeyi ve kadınların da kendileri adına dövüşen erkekleri sevmesidir” demiştir.
Reklam
Testosteron, Meslekler...
Farklı meslek gruplarında çalışan Amerikalı erkekler üzerinde yapılan bir araştırmada en yüksek testosteron düzeyine avukatlarda, en düşük testosteron düzeyineyse din adamlarında rastlanmıştır. Beyin hücrelerinin serotonini soğurma kapasitesinin sınırlı oluşunun (bu, depresyonun en önemli göstergesidir) saldırganlık eğilimleriyle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Bu, Prozac benzeri ilaçların şiddete yatkın kişileri dizginleyebileceğini gösterir.
KADINLAR , MAKYAJ ...
Kadınlar da cazibelerini gösterirler. Giyim ya da makyaj erkeklerin genellikle çekici bulduğu biyolojik özellikleri vurgular. Örneğin, Viktorya döneminde kadınların giydiği kum saati biçimindeki korseler erkeklerin arzuladığı vücut ölçülerinin yansımasıdır. Allık ve ruj sürülmesi cinsel isteğin artmasıyla birlikte yanak ve dudakların renklenmesinin taklit edilmesidir. Ama ilginç olan şey, etrafta erkekler olmasa bile kadınların giyim ve görünümlerine özen göstermeleridir. Hemcinsler arasındaki rekabet en az erkeklere çekici görünmek kadar önemlidir.
Farklı versiyonları da mevcuttur, bilmeyen yoktur bu hikayeyi.
Birkaç kilometre ötedeki baraj fırtına yüzünden yıkılınca Hymie'nin köyünün bulunduğu vadiyi sel basar. Polis köyde­ki herkese hemen evlerini boşaltmalarını ve yüksek bir yere çıkmalarını, oradan başka yerlere ulaşmalarının sağlanacağını söyler. Ama Hymie polise buradan bir yere kıpırdamayacağı karşılığını verir, çünkü "Tanrı kendisini koruyacaktır". Çok geçmeden sular yükseldiği için birinci kata çıkmak zorunda kalır. Evinin önünden geçen bir sandaldaki köylüler yatak odasının penceresinden bakan Hymie'ye el sallarlar. Köylüle­rin yalvarmasına rağmen Hymie, "Endişelenmeyin, Tanrı beni kurtarır," diye bağırır ve sular çekilene dek bulunduğu yerde kalmaya niyetli olduğunu onlara bildirir. Ama su yükselmeye devam edince Hymie terasa ve sonunda oradan çatıya çıkar. Evin önünden geçen bir salın üzerinde bulunan bir adam Hymie'yi sala atlamaya ikna etmeye çalışır. Hymie, "Gerek yok. Tanrı beni kurtaracak!" diye bağırır. En sonunda sular iyi­ce yükselir ve çatıda sulara gömülür. Hymie sulara kapılır ve boğulur. Cennetin kapılarına varınca Tanrı ile görüşmek ister. Tanrı onu kabul eder. Hymie yakınmaya başlar. "Ah Tanrım," der, "sana güvendim, hayatımı senin ellerine bıraktım, sana inandım, sense benim boğulmama göz yumdun. Artık sana ve yardımseverliğine nasıl inanayım?" Tanrı onu baştan ayağa süzer ve, "Be hey gafil ," der, "polisi, sandalı, salı yolla­dım, ama sen inatla orada oturmaya devam ettin. "
Sayfa 130Kitabı okudu
Dine en sert eleştirileri yöneltenler onu bir kitle yanılsa­ması olarak görmektedirler. Bazı insanların suyun şaraba dönüşmesinden tutun Ay yüzeyinde Elvis'in yüzünün gö­ründüğüne varıncaya dek her şeye inanmaya hazır olduğu­na işaret etmektedirler. Ayrıca bazı dinsel fikirlerin çürütü­lemez olduğunu da belirtmektedirler: Tanrı ya da ruhların varlığını ne kanıtlayabiliriz ne de yalanlayabiliriz. Üstelik çoğu insan toplumunda, yerleşik hale gelmiş bir fikri çürüt­menin bedeli onu kabul etmekten çok daha yüksektir. Eğer çevrenizdeki herkes her yerde atalarının ruhlarının bulun­duğuna inanıyorsa, bu fikri reddetmek kabul etmekten çok daha zahmetli ve risklidir.
Sayfa 126Kitabı okudu
Reklam
1.000 öğeden 1 ile 10 arasındakiler gösteriliyor.