Çetin Altan ' a hitaben ..
İşte böyle, yani Çetin Altan gibi yazılır tarih, işbirlikçi burjuva­zinin hortumcu sofralarında. 1940'lar taşlaşmasını, 1950 geri dönü­şünü ve 50 yıllık "Küçük Amerika" dönemini cebellezi edip, Cum- huriyet'le Cumhuriyet yıkıcılarını özdeşleştirdin mi; Bayar, Mende­res, Demirel, Evren, Özal, Çiller ve Mesut Yılmaz’ın Türkiye'yi ge­tirdikleri yerden dolayı Cumhuriyet'i ve Mustafa Kemal'i sorumlu tutabilirsin, rahat rahat. Susurlukçuların avukatı olarak, onların ga­zetelerinde Susurluk'u bile. Bağımsızlık Savaşı'na, Cumhuriyet Devrimi'ne ve Cumhuriyet'e fatura edebilirsin. Ulusal devleti "statüko" ilan edip, iddianamesinde Kanada Şirketi'nden 50 milyon dolar rüşvet yazılı, her yolsuzluk dosyasının demirbaşı, statükonun son ve en statükocu temsilcisi Mesut Yılmaz'ı, "değişimciliğin lide­ri" tahtına oturtabilirsin. Yetinmeyip, başıyla ve kıçıyla "Örüm­cek Ağf'na takılı acente burjuvazinin örgütü TÜSİAD'ın AB man­gasının düdüğü de olabilirsin.
Sayfa 52 - Kaynak Yayınları 2. Baskı 2003
ANAP'ı kurarken, kurucu bulmakta çok zorluk çektim... Kim geldiyse kurucu oldu... İşte bu 37 kişi böyle oldu. Belki bugün yeni bir parti kursaydım, bazı kurucuları asla almazdım... Ama o zaman, alternatifimiz yoktu... Gittiğimiz bazı kimseler, kurucu olmaktan korkuyorlardı. Bazıları, tavsiye ile geldi... Kazım Oksay, Asım Kocabıyık'ın avukatlığını yapmış... Abdullah Tenekeci Paşa'yı, Mehmet Yazar getirdi. Vural Arıkan bizimle çalışmak istiyormuş. Onu Şarık Tara getirdi. Sonra Leyla Yeniay Köseoğlu, Mesut'u (Yılmaz) getirdi... "Bu çok iyi bir çocuktur* dedi.Almanya'da falan bulunmuş, politikaya hevesliymiş... Siyasi bilimler okumuş... Mesut o sırada sakallıydı. Anıt Kabir'e, kurucular olarak giderken, Mesut'a takılmıştık hatta, "Böyle sakallı gidersen, seni gerici sanırlar" demiştik.
Reklam
Çiller hükümet ortağı olarak kendisi Başbakan olursa bu krizin aşılacağını düşünüyordu. O yüzden bir an evvel devir teslimin yapılmasını istiyordu. O görüşmede Erbakan hocaya "Ben Süleyman Bey ile görüştüm, siz istifanızı verdiğiniz anda hükümeti kurma görevini bana verecek. Bir sıkıntı yok." Dedi. Erbakan Hoca da ona "bakın Tansu Hanım, ben Süleyman'ı İTÜ'deki öğrencilik yıllarından beri iyi tanırım, biz onunla aynı okulda okuduk. Benim tanıdığım Demirel size bu başbakanlığı vermez, verecekmiş gibi yapar ama asla vermez Gelin bu oyuna düşmeyelim. Ben istifamı verdiğim anda hükümet kurma görevini size değil başkasına verir. "Dedi. Hatta çillere şunu önerdi" ben yine Başbakanlığı size devredeyim, ama istifade dilekçesi ile birlikte Erken seçim kararı aldığımızı ilan edelim, ülkeyi erken seçime götürelim. Millet yapılan haksızlıkları görüyor, Millet bizim arkamızda. SEçimden çok daha yüksek bir oyla ve çok daha güçlü bir şekilde çıkarırız. Çok daha güçlü bir şekilde hükümetimize devam eder." Aslında hocanın teklifi çok mantıklıydı Çünkü Bizim milletimiz hep Mağdurun yanında olmuştur. Eğer Çiller bu teklifi kabul etseydi hükümete ortağı olarak refah ve DYP seçimden çok daha güçlü çıkacaktı anketler bunu gösteriyordu. Ama Çiller Seçim kararı yerine sadece Başbakanın değişikliği ile hükümetin devam etmesini istedi. Demirel'e güvendi ama hoca haklı çıktı. Demirel hükümeti kurma görevini arkasında meclis desteği daha fazla olmasına rağmen Çillere değil Mesut Yılmaz'a verdi.
Fethullah'ın dehşet kaseti
Fethullah o kasette müritlerine şunu söylemektedir: "Zamanı geldiğinde maratona geçeriz. Dikkatli olmalıyız... Erken harekete geçersek tepemize binerler. Temkinli yürümek­ te fayda var. Mülkiye'de, Adliye'de, Askeriye'de, Emniyet'te ve her yerde çoğalıp oraları ele geçireceğiz. Zamanı geldiğin­ de ise harekete geçeceğiz." Kaseti Ali Kırca'ya teslim edenin şimdi Sabah'ta yazan Mahmut Övür olduğu iddia edildi. Dahası, Övür'ün bu kaset sebebiyle Pensilvanya'ya gidip -ki gitti- Fethullah'ın elini öptüğü yazıldı. Övür ise suçu o dönem hapiste olan Ergun Poyraz'a attı ve kaseti Ali Kırca'ya onun verdiğini söyledi. Ancak Poyraz bunu hiçbir zaman teyit etmedi. İşte bu kaset o dönem Türkiye'yi ayağa kaldırdı zira adam açıktan misyonunu ve görevini, yani hainliğini itiraf ediyordu ve bu çok somut olarak gözler önündeydi. Yargı hemen harekete geçti. Ama heyhat Bülent Ecevit derhal Fethullah'ı korumaya aldı ve sağlığı bahane edilerek onun ABD'ye kaçmasını sağladı. Fethullah bu iyilik sonrasında pek çok gazeteye manşet olan şu sözü söyledi: "Cennete Ecevit'siz girmem." ... doğruya doğru, Mesut Yılmaz Fethullah Gülen'le altı kez görüşmesine rağmen onu sevmezdi. Ecevit ise Fethullah'a abartısız meftundu.
Ethem Nejat'a isnat edilen "Mesut Köy" projesinin kendisinden sonra gelen ve Nejat Bey'in hayranı olması sebebiyle eğitimci İsmail Hakkı Tonguç'u etkilemesi ve böylelikle ölümünden 30 yıl sonra Köy Enstitülerinin kurulmasına vesile olmasını nasıl değerlendirmemiz gerekir? Bunun yanında Ethem Nejat'ın kız kardeşi Bedia Hanım'ın damadı mimar Kemal Ahmet Aru'nun bazı Köy Enstitülerin mimari projelerini çizmiş olmasını hayatın garip bir cilvesi olarak mı yorumlamamız gerekir acaba?
Sayfa 57 - İleri YayınlarıKitabı okudu
Boysan' dan Mesut Yılmaz' a ayar.. =))
Herkes rahat konuştu. Zaten bulunanların hepsi, bu rahat­lığı sağlayabilecek insanlardı. Konular, en ciddi ülke sorunla­rından, en neşeli hınzırlıklara kadar, çeşitlendi. Mesut Bey bir ara bana dönerek: "Ne iyi... Size bu restoranda ne kadar candan hizmet ediyorlar ... " dedi. Ben de Mesut Bey' e dedim ki: "İnsan, meyhaneciyle-garsonlarla dost olunca, iyi bir ye­mek yiyeceğini bilir. Ama bir parti genel başkanıyla dost olun­ca, ne bok yiyeceğini bilemez."
Sayfa 204 - YKY 8. Baskı 2010
Reklam
36 öğeden 11 ile 20 arasındakiler gösteriliyor.